| |
Berlin'deki parti
Bu hafta sonunda Berlin'de parti var. Avrupa Birliği'nin temellerini atan 27 Mart 1957 tarihli Roma Antlaşması'nın 50'nci yıldönümünü kutlanacak. AB'nin 27 üyesinin liderleri İngiliz şef Simon Rattle'ın yöneteceği Berlin Filarmoni Orkestrası'ndan Beethoven'in başyapıtı 5'inci Senfoni'yi dinlerken, Avrupa'nın her yerinden Berlin'e akın edenler de sabaha kadar açık 35 diskotekte bedava domuz sosisi ve birayla çılgınlar gibi eğlenecek. Hayır, Türkiye partiye davetli değil. AB Dönem Başkanı ve Almanya Başbakanı Angela Merkel, gerekçe olarak "Aile içi bir kutlama" yapmalarını gösterdi. Yani, Türkiye aileden değil. Avrupa, mitolojiye göre adını bu coğrafyada yaşamış bir tanrıçadan alıyor, yani kökleri buralarda ama Türkiye "Avrupa ailesi"nin üyesi değil. İçimiz burkuldu. Sonra Merkel'in rahip babası ve öğretmen annesiyle Doğu Almanya'da yaşadığı ve kendi ifadesiyle "Avrupa Birliği'ni dışardan, Batı Almanya televizyonları aracılığıyla seyrettiği, birgün Berlin Duvarı'nın öte tarafını görme umutları beslemeye bile cesaret edemediği" yıllarda, 12 Eylül 1963'te Türkiye ile AET (AB'nin çekirdeği olan Avrupa Ekonomik Topluluğu) arasında imzalanan ortaklık anlaşmasını anımsadık. Özellikle AET Komisyonu Başkanı Walter Halsstein'in o anlaşmanın imza töreninde yaptığı konuşmayı. Roma Anlaşması'nda imzası bulunan iki Batı Alman yetkiliden biri olan (diğeri Başbakan Konrad Adenauer) Ankara'daki törende şöyle demişti: "Türkiye, Avrupa'nın bir parçasıdır. İmzalamakta olduğumuz anlaşmanın en derin anlamı budur. Bugün Türkiye ile Topluluk arasında sıkı işbirliğine dayalı yeni bir çağın başında bulunuyoruz. Ve hiç kuşkusuz birgün son adımı da atacağız. O adımla Türkiye, Avrupa Topluluğu'nun tam üyesi olacak. İşte bu gerçek, bu arzu ve bu hedef bizi birbirimize bağlıyor."
50 yıl önce, 50 yıl sonra Merkel'in "Aile" dediği 27 üyeden Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya, Estonya, Letonya. Litvanya o yıllarda Demir Perde'nin arkasında yer alıyorlardı. Merkel'in Doğu Almanya'sı gibi. Slovenya sosyalist Yugoslavya'nın parçasıydı. İspanya ile Portekiz ise Franco ve Salazar'ın faşizan diktatörlüklerinin çizmesi altındaydı. Ve Türkiye, "Batı'nın kalesi" olarak göklere çıkarılıyordu. Zaten Hallstein de bir paragrafını aktardığımız konuşmasında, "İmzaladığımız anlaşma hem coğrafi, hem de tarihi açıdan Türkiye'nin Avrupa'nın parçası olduğunu kanıtlıyor" diyordu. Yine o dönemde "Avrupa'nın babaları" Adenauer ile Fransa Cumhurbaşkanı General Charles de Gaulle, her fırsatta "Türkiye'nin yönü ve yeri Avrupa'dır" diye tekrarlıyorlardı. Şimdi Merkel kalkmış alay eder gibi, "50 yıl sonra Türkiye'yle ilişkilerimiz daha sıkı olacak" diyor üyelik perspektifinden bile söz etmeden. Sadece o mu? Roma Anlaşması'nın 50'nci yıldönümü nedeniyle AB Komisyonu bünyesindeki Avrupa Enformasyon Merkezi özel bir site hazırladı. Sitede siyasilerin, araştırmacıların, akademisyenlerin Avrupa'nın geçmiş ve gelecek 50 yılı üstüne görüşleri yayınlanıyor. Alın bir örnek. Avrupa Parlamentosu milletvekillerinden Bernard Poignant, 50 yıl sonraki Avrupa'yı şöyle tahmin ediyor: "AB, Ukrayna ve Belarus'u aldıktan sonra duracak. Türkiye üyelik hedefinden vazgeçecek." Dillerin altındaki gerçek bakla bu: Türkiye'yi bezdirip vazgeçirmek. Ne diyelim; gün ola harman ola... Ama şunu unutmasınlar; Türkiye olmadan Avrupa asla birleşmiş sayılmayacak. Asla!
|