Öp Gazanfer Usta'nın elini
Bir yaz günü Eskişehir'deyim. Baktım, Gönül ÜlküGazanfer Özcan Topluluğu o gece Kılıçoğlu Sineması'nda Karım Yine Doğurdu'yu sergiliyor. Oyun benim uyarlamam. Bekledim. Perde açıldıktan sonra doğru sahne arkasına... Gazanfer Bey sahnede. Kuliste öteki arkadaşlarla kucaklaştık. Adile Naşit sahneye girmek üzere. Elinde bavulla dağ başında otele giden bir müşteriyi oynuyor. "Adile abla, bir dakika," dedim, kaptım bavulu. Ben de sahneye gireceğim, müşterinin bavulunu taşıyan taksi şoförü gibi. Bakalım, Gazanfer Bey beni Eskişehir'de, sahnede görünce ne yapacak? Daldık sahneye. Gazanfer Bey beni görür görmez, "Oooo, Ülkü!" diye bağırdı. "Yahu, nerelerdesin? Artık arabanla bize müşteri de getirmez oldun..." Soru soruyor. Bir şeyler söylemeye çalışıyorum. Her yanımı ter bastı. Sen misin yılların tiyatro kurduna oyun etmeye kalkan! Kendimi sahneden atıncaya kadar akla karayı seçtim.
Medea'ları, Macbeth'leri, Üç Kuruşluk Opera'ları, Godot'yu Beklerken'leri seyretmekten büyük tat alırım elbette. Ama tiyatro denilince sadece bu tür oyunlar gelmiyor aklıma. Ortaoyunları, müzikaller, komediler, farslar, vodviller... Koltuğa kurulup da güzel bir vodvil seyretmekten keyifli ne olabilir ki! Bu türün günümüzde en büyük ustası Gazanfer Özcan ... İnceliklerle örülü oyunculuğuna tanık olmak bana her zaman mutluluk vermiştir. Geçen hafta izlediğim Öp Babanın Elini, onunla aynı zaman dilimini paylaştığım için, daha da ötesi, bir zamanlar kendisiyle aynı kuliste bulunduğumu hatırlattığı için, beni gururlandırdı. Yalın, dozunda abartılarla süslenmiş, zamanlaması her zaman kusursuz, sıcak mı sıcak bir oyunculuğa kolay rastlanmıyor. Hele bu bir de Saltuk Kaplangı'dan, Engin Gürmen'den, Oktay Tosun'dan Fulya Özcan Gündüz'e, Sarp Apak'a kadar sahnenin coşkusunu yaşayan sanatçılarla destekleniyorsa...
Burada onunla ilgili keyifli bir anımı daha aktarmadan edemem. Bana Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nun sadece sahnesinde değil, sahne arkasında da varolan sıcaklığı hatırlatan bir anı... Topluluk, Zincirlikuyu'da benim bir uyarlamamı oynuyordu: Beş Milyona Kim Ölmez? (Beş milyon da ne ulaşılmaz bir paraymış o zamanlar!) Oyunda Gazanfer Beyin, Gönül Hanımın yanı sıra Adile Naşit de oynuyordu. Bir özelliği vardı Adile Ablanın. Kendi makyajını yapamazdı. Gazanfer Beyin önüne oturur, ona yaptırırdı. Pek de tezcanlı olurdu hep. Perde açılmadan çok önce başlardı sızlanmaya: "Gazanfer Bey, makyajım..." Bir gece Gazanfer Beyin odasında oturmuş, çene çalıyorduk. Adile Abla kapıdan başını uzatıp, "Saat kaç?" diye sordu. Saat yediyi çeyrek geçiyordu. Gönül Hanım, yanlışlıkla, "Sekizi çeyrek geçiyor," dedi. Adile Abla'da bir telaş! "Eyvah!" diye bağırdı. "Oyuna 45 dakika kalmış. Daha makyaja oturmadım!" Fırsat kaçırılır mı! Herkes kaş göz işaretiyle saatini bir saat ileri aldı. Oyuna sanki gerçekten 45 dakika varmış gibi makyajını yapmaya koyuldu. Artık iki dakikada bir odaya damlıyordu Adile Abla: "Gazanfer Bey, makyajım..." "Kendi makyajımı bitireyim, yaparım," diyordu Gazanfer Bey. Sonunda karşısına oturttu onu. Ağır ağır makyajını yapmaya başladı. "Gazanfer Bey, biraz çabuk olun... Perde açılacak." Birinci zil verildiğinde makyaj bitmemişti. İkinci, üçüncü ziller verildiğinde de... Perde açıldı sonunda. Boş salona oyun başladı. Herkes seyirci varmış gibi ciddi ciddi oynuyordu. Biraz sonra sahneye girmesi gereken Adile Abla, "Şimdi ne yapacağım? Makyajım bitmedi," diye inledi. Gerçekten bitmemişti. Yüzünün sadece bir yanı makyajlıydı. "Sen de profilden oynarsın," dedi Gazanfer Bey. Çaresiz, Adile Abla kendini sahneye öyle attı. Başladı oynamaya. Spotlar yandığı için salonu göremiyordu tabii. Bir süre oynadı. Sonunda salondan Sümer'in (Tilmaç) sesi yükseldi: "Aaa, şuna bak! Yüzünün yarısı başka!" Adile Abla dondu kaldı. Sahnedekiler başladılar gülmeye. Önce ne olduğunu çıkaramadı Adile Abla, kekeleyerek oyununu sürdürmeye çalıştı. Gerçeği ancak salonun ışıkları yanıp da Gazanfer Bey ona sarılınca anladı. Öfkeyle bağırıp çağırdı bir süre. On saniye kadar. Sonra "baygın vaziyette" kuliste bir koltuğa yığıldı. İki dakika sonra ise hepimizden çok gülüyordu. Yanına gittim. "Adile Abla," dedim, "oyuna az kaldı, makyajını yaptırmayacak mısın?" Bir kahkaha attı. "Aman Ülkü," dedi, "alıştım artık, böyle de oynarım."
|