| |
Meğer dünyalı olmak ne kadar zormuş...
Eğer bugünü anlayabilmek için dünü bilmenin gerekli olduğuna bu satırların yazarı gibi inananlardansanız, işiniz zordur. Hep Çin Lideri Mao'nun 1960'larda "1789 Fransız İhtilali'nin etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz" sorusuna, "Bu konuda konuşmak için çok erken" diye cevap verdiğini hatırlarım. Mao'nun bu sözünü bazı Amerikalı yazarlar "İşte Çin'in zaman anlayışı" diye yorumlamışlardı. Ama Çin'in Mao sonrasında yaşadığı hızlı değişimi gözlemleyince, onların saatlerinin de dünya ile aynı zamanı gösterdiğini anlamadık mı? İngiltere tarihini gülümseyerek kitaba (1066 and All That: A Memorable History of England) döken "Punch"ın mizahçıları Sellar ve Yeatman, Victoria döneminin ünlü Başbakanı Gladstone (1809-98) için şöyle yazmışlardı: - Gladstone son yıllarını İrlanda Sorunu'na çözümler aramaya çalışarak geçirdi. Ancak ne zaman bu çözüme yaklaştıysa, İrlandalılar gizlice sorunun içeriğini değiştiriyorlardı. Bu mizahi yaklaşımı bize uyarlarsanız, "Güneydoğu Sorunu'nu tam anlayacağız derken, sorun sürekli içerik değiştiriyor" diyemez misiniz mesela?
DIŞ KONJONKTÜR Tabii ki geniş kitlelerin bugünü anlamak konusunda, tarihi yorumlamak ve değişime gülümseyerek bakmak gibi bir lüksleri yoktur. Geniş kitleler geçim sorununa, ekonomiye, can ve mal güvenliğine, adaletin varlığına, bugün yaşadıkları koşullar içinde yaklaşırlar. İşsiz veya dar gelirli bir kişiye, globalleşmenin Türkiye'ye yansımalarını anlatmak, sadece tepkiye neden olur. Ama bir toplumda bunların anlatılması ve tartışılması gereği de vardır. Geniş kitlelerin tepkisini yansıtmak tabii ki okurları tatmin eder. Ama okurlar yazarlardan düşünce ufuklarının açılmasını da beklerler. Bu açıdan bilmemiz gereken bir gerçek var. Osmanlı döneminde de Türkiye Cumhuriyeti'nde de dış konjonktür, bu toplumu derinine etkiledi. Ancak son dönemde bu etkiler daha derinine hissediliyor. Çünkü siyaset de ekonomi de, dış dünya ile entegre olma sürecine girdi. Örneğin 1929'daki Global Ekonomik Kriz Türkiye'ye de işsizlik ve yoksulluk biçiminde yansıyınca, çok partili ilk deneme olan Serbest Fırka (1930) kapatılmış ve Tek Parti ideolojisine "Devletçilik" de, "5 Yıllık Plan" da girmişti.
PİYASA BÜYÜDÜ Bunun gibi 1946'da çok partili demokrasiye geçmemizdeki veya 12 Eylül 1980 askeri müdahalesindeki dış konjonktürün etkilerini "Devlet" katındaki yansımalardan anlayabildik. Bugün ise dünya petrol fiyatındaki artışı, Yen-Dolar ilişkilerini, Dolar ve Euro faizlerinin hareketini, geniş kitleler aile bütçelerinde hissediyor. ABD'nin Irak politikası veya AB ülkelerindeki iç siyasi dalgalanmalar, doğrudan piyasayı etkiliyor. Bu "Piyasa" ise sade Hazine ve sade Borsa değil artık. Tüketici kredisi kullanan onlarca milyon insan, milyonlarca özel araç sahibi ve yüz binlerce borçlanıp konut alan aile de piyasanın öğeleri. Ayrıca 100 milyar dolar dış kredi kullanan özel sektör de, piyasanın oyuncusu. Değişime uyum göstermek bir yana, bu yeni düzeni anlamak bile kolay değil. Bu sade bizde değil dünyada da böyle. ABD'den yazan sayın okurum Nihat Kuşku, özetle şu bakış açısını seslendirmişti:
KAFALAR KARIŞIK - Ben, Amerika' da yıllardır yaşıyorum. Burada MBA yaptım, dünyanın en büyük şirketlerinden birinde çalışıyorum. Ekonomi ve gelir dağılımı konularını hem buranın hem dünyanın değişik kesimlerindeki uzmanlardan takip etmeye çalışıyorum. Tek diyebileceğim herkesin kafası çok karışık. Bence konuyu sosyoloji ve tarih perspektifine koymadan, sadece ekonomik açıdan anlamlandırmak çok zor. Dolayısı ile benim çıkardığım sonuç şu ki, dünyada artık uluslar/ devletler arasında gelir dağılımı önemli değil, kişiler arasında gelir dağılımı önemli.. Amerika' da da dünyanın her ülkesinde de çok zenginler ve çok fakirler var. Büyük şirketler üretim ve satış portföylerini global düzeyde planlıyor. Kısacası sevgili okurlarınıza artık sadece Türkiye' dekilerle değil dünyadaki bireylerle rekabet etmeleri gerektiğini söylemek lazım gibi. Bu da tarihi perspektiften bakınca gayet normal bir şey. Evet, durum zor. "Aldığım ücretle geçinemiyorum" diyen sanayi işçisine, "Ama Çin'deki rakibin senin beşte birin ücretle çalışıyor" nasıl diyebilirsiniz? Veya maaşı kirasına zor yeten memura, "Devlet faiz ödemekten sana ayıracak para bulamıyor" dediğiniz zaman bu kimi tatmin eder? Ama artık bir şeyi de unutmamalıyız. Makro ekonomik dengeler ve siyasi istikrar sağlanmadığı zaman da, mikro ekonomiler nefes bile alamıyor.
|