Erkek hastalanır çilesi bize kalır!
Ne gelinde, ne gebede, ne Maksim'e çıkan assolistte; nazın kralı hastalanan erkekte! Yahu daha geçen hafta ben griplerden grip beğenir, yatakkoltuk arası mekik dokurken 'Amaaan sen de fazla abarttın, bu kadar kendini bırakma' deyip sinirlerimi zıplatan adamın haline bak. Sanırsınız suyu patladı patlayacak hamile! Çile bülbülüm çile. Şimdi Allah beterinden saklasın, (Tahtaya da vuralım lütfen) bizimki üşütme suretiyle bağırsakları bozmuş. Haliyle ateş 38'e çıktı, doktor ilacı dayadı, 'Bol su içecek ve dinlenecek' dedi. Hanımlar sorarım size; buraya kadar anormal bir şey var mı? Yoooo. Peki bir kadın bu durumda ne yapar? O gün işten izin alır, patates haşlar ya da lapa pişirir. Ayağına çorabını giyer, yanına sürahiyi alıp bol bol su içer, uyur, uyanır ve hadise biter gider, değil mi?
ONU BUNU İSTEMEM Ya erkek milleti? Aaah ah! 'Erkek hastalanınca kapristen geçilmez' derlerdi de inanmazdım. Tespitime göre bir erkeğin hastalığının üç aşaması var sayın okuyucu. Önce 'Onu istemem, bunu istemem' dönemi, sonra 'Ayy çok hastayım' dönemi ve finalde 'Sen benimle hiç ilgilenmiyorsun' dönemi. 'Onu istemem, bunu istemem' dönemi şöyle oluyor; erkek bir süre hastalanmayı erkekliğine yediremiyor. Çevrenizdeki erkeklere bakarsanız, bir çocuğun son ana kadar doktora gitmemek için ayak eşelediğini görürsünüz zaten. Yani sanıyorlar ki hastalık, maç tahminiyle aynı şey! Bir iddia, bir iddia... En doğru ilacı onlar biliyor. 'Hayatım kötüsün, kalk doktora gidelim' diyorsunuz. Cevap 'Ne doktoru! Gerek yok doktora moktora!' 'Peki o zaman patates haşlayayım sana, ya da lapa?' Yüzüme bile bakmadan 'İstemeeeem, yiyemem!' Mecburen ağzımdan çıkan cevap; 'Peki sen bilirsin', içimden verdiğim cevap; 'Çokbilmiş! Lafımı dinleme de gör gününü!' Çok geçmeden doktora ve tekliflerime direnen hastamız tuvaletlerden çıkamaz, ateşi durdurulamaz hale gelir. Peki ne olur? Elbette iş başa düşer. 'Alo doktorcuğum, durum böyle böyle, bizimki yataklardan kalkamıyor' Doktor ilacını ve neler yapacağını yazdırır. Bu arada doktor arandığı andan itibaren erkekte kendini koy verme dönemi başlar. Yani ikinci dönem! Bu kez haşlanmış patates yemeği kabul eder ama su kavgası başlar. Allah aşkına erkeklerin sudan nefret etme hali nedir? Sanırsınız zehir içiriyorum. 'Yahu doktor su iç dedi işte, çocuk musun?' diyorum, içmez Allah içmez!
TERMOFORLA AŞK! Salondaki kanepeye yatırıyorum, sırtına yastığını koyuyorum, üstüne battaniyesini seriyorum, bütün gün maç seyretmesine ses etmiyorum. İlk gün işe gitmiyorum, ikinci gün iş dönüşü en sevdiği dergileri alıp geliyorum. Ve n'oluyor? Yokluğumda adam termofora su kaynatıp koyuyor (ki ben o termoforu alırken 'Ne gerek var şimdi" diyen kendisiydi), sonra da kalkıp termofora aşkını anlatan yazılar yazıyor. Aman da çocukluğuna dönmüş, küçücük pembiş termofor onu ne kadar mutlu etmiş. Bizim el pençe halimizin kıymetini bilen yok! Termoforun sana patates haşlasın da görelim. Aşk olsun şekerim! Derken müjdeler olsun, üçüncü döneme giriyoruz. Bu kez de ilgisizlikle suçlanıyorum! Hoppa neden? Nedeni belirsiz. Kırk yılın başı hastalandı ya, her şeyi deme hakkı var beyimizin. Üstünü örtsen; çok sıcak! Evi havalandırsan; çok soğuk! 'Hadi yatalım' desen; uykusu yok! 'Sabah oldu kalk' desen; uykusu çok! Allah sizi inandırsın şu yaşımda tespih çekmeye başladım. Bu hastalık birkaç gün daha sürerse saçımdaki akları sayacağım. Gazam mübarek olacak mı dersiniz?
|