| |
Sadece sus!
Ne zaman kadının siyasette ve devlet yönetiminde ağırlığı tartışılsa, Pekin'deki Yasak Kent'te, yani İmparatorluk Sarayı'nda iki tahtın üstünde asılı levhaları hatırlarız. Ming ve Çing hanedanlarından kalma 600 yıllık sarayın "Yüce Uyum Salonu'nda bulunan görkemli imparator tahtının üstündeki levhada şöyle deniyor: "Halkına danışmadan karar verme". Az ötedeki "Birlik Salonu"nda yer alan imparatoriçenin tahtı üstündeki levha ise iki sözcükten oluşuyor: "Sadece sus!" Yani imparatoriçeye, "Sakın devlet yönetimine karışma!" uyarısı yapılıyor. Kadına seçme ve seçilme hakkı tanınmasından 73 yıl sonra Türkiye'nin siyasal ve demokratik tablosu da, kadınlara bakışı da, kabul edelim ki, bu levhadaki yaklaşımdan pek farklı değil: "Oy ver, gerisine karışma!" Tamam, tüm partiler kadınların siyasette ve devlet yönetiminde daha güçlü temsilinden yanalar. Erdoğan'dan Baykal'a kadar aşağıyukarı tüm liderler de öyle. Veya öyle görünüyorlar. Ama iş icraata gelince, binbir dereden su taşınıyor. Neymiş; kadınlar ev işlerinden ve çocuklarıyla ilgilenmekten siyasete zaman ayıramıyorlarmış. Yalan! Türkiye'de kadın başına toplam doğurganlık 30 yılda 4.3 çocuktan 2.2 çocuğa indi. Kadınlar artık eskisi gibi hayatlarını çocuklarına adamıyorlar. Neymiş; kadınlar aktif siyasete, devlet yönetimine pek heves duymuyorlarmış. Yalan! İş hayatına giderek daha yoğun katılan ve mesleklerinde en tepe noktalara ulaşabilen kadınların devlet yönetimine ilgi duymamaları mümkün mü? Neymiş; kadınların siyaset yapmaları için gerekli ekonomik özgürlükleri yokmuş. Hem yalan, hem de mazeret. Yalan; çünkü ekonomik özgürlüğüne kavuşan kadın oranı 20-30 yıl öncesiyle karşılaştırılamayacak düzeylere ulaştı. Mazeret; çünkü ekonomik özgürlüğü olmayan kadınları da siyasete yönlendirecek birçok çare var. Örneğin, partilere hazine yardımında listelerindeki kadın adayların sayısının da kriter yapılması gibi.
Siyasilerin seçim sınavı Tüm bu yalanlar, gerekçeler, yokuşa sürmeler gerçeği gizleyemez: Türkiye'nin siyasette kadın performansı tek kelimeyle utanç verici: Birleşmiş Milletler araştırmasına göre, dünya parlamentolarda kadın temsilci ortalaması yüzde 17, Türkiye'de yüzde 4.4! Avrupa Parlamentosu raporlarında bu orandan "Dehşet verici derecede düşük" diye söz ediliyor. Tamam İspanya'daki gibi bakanlar kurulunun yarısının erkek, yarısının kadın olmasını ya da İsveç'teki gibi parlamentonun yarısının kadınlardan oluşmasını kimse beklemiyor ama bu ayıpla da yaşanmaz ki... Gerek kadın örgütleri, gerekse Avrupalı siyasiler, tek çözüm olarak "Kadın kotası" uygulamasını öneriyorlar ne var ki siyasilerin çoğu ona da karşı. En başta Erdoğan. Bunu "Kadının onurunun kırılması" olarak görüyor. Hem sonra -sıfır olasılık ama- bu görüşe yanaşsalar bile Anayasa uyarınca önümüzdeki seçimlerde uygulamak mümkün değil. O nedenle iş yine partilerin ve liderlerin insafına kalacak. Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla yayınlanan bildirilerde önemle vurgulandığı gibi, 2007 milletvekili seçimi, partiler için bir "Samimiyet sınavı" olacak. Bakalım, egemenliklerini paylaşmaya mı yanaşacaklar, yoksa imparatoriçenin tahtı üstündeki "Uyarı"yı mı uygulamaya devam edecekler? Ah, bir hatırlatma: Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA.DER) ile BM Kalkınma Programı'nın ortak araştırmasında, listelerinde kadınlara daha çok yer veren partilerin oylarını yüzde 25'e kadar artırabilecekleri belirlendi. Tercih partilerin!
|