| |
Kızamık dökmek
Bazı çevrelerin "Yükselen dalga", bazılarının ise "Yükseltilen dalga" dedikleri milliyetçiliği siyasi arenada hangi parti/partiler temsil ediyor? Elbette MHP. Sonra BBP. Haydi popülistmilliyetçi çizgideki Genç Parti'yi de ekleyelim. Siyasal bilimcilerin pekçoğunun iddiasına ya da değerlendirmesine kulak verip, CHP'yi de siyasi yelpazenin o tarafına doğru itelim. (Öyle ya; Baykal milliyetçiliği "Milletin ana çimentosu" diye tanımlamıyor mu?) Kendini "Ulusalcı" olarak niteleyen ama sağın en uçlarında at koşturan İşçi Partisi'ni de listeye alalım. Hepsi bu mu? Hayır. Bakın; milliyetçi kulvarda koşan daha ne partilerimiz var: Yurt Partisi, Bağımsız Cumhuriyet Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, Büyük Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi, Hür Parti, Milletin Partisi, Milli Demokrat Halkın Partisi, Aydınlık Türkiye Partisi, Türkiyem Partisi, Ulusal Birlik Partisi, Türkiye MüdafaaiHukuk Partisi, Yeniden Müdafaai Hukuk Hareketi Partisi... Bunlar bizim tespit edebildiklerimiz. Türkiye'de halen faaliyet gösteren 52 partinin yarısının milliyetçi çizgide olduğunu söylemek asla abartılı bir değerlendirme olmaz. İki gün önce bir yenisi daha katıldı aralarına: Vatanseverler Partisi. Programında Milli Savunma Bakanlığı'nın adını "Türkiye Savaş Bakanlığı" olarak değiştireceğini ilan eden, kuruluş bildirisinde Türkiye'nin "İşgalci/sömürgeci güçlerin kuşatması altında olduğunu", bu güçlerin "Türkiye Cumhuriyeti topraklarını bölmeyi, Türk milletini Sevr haritasında olduğu gibi İç Anadolu'da küçük bir devletçik olarak yaşatmayı planladıklarını" ilan eden, genel başkanının "İşgalci dış güçlere satılan bankalar ve şirketleri boykot" kampanyaları düzenlediği bir parti... Daha milliyetçi-muhafazakar partiler var. Daha pıtrak gibi yayılan milliyetçi sivil toplum örgütleri var. Daha emekli paşaların başı çektiği milliyetçi oluşumlar var...
Korkular, düşmanlar, görevler Hepsinin ağzında aynı klişeler : "Devletin bağımsızlığı ve bütünlüğü tehlikede", "Cumhuriyet tehdit altında", "İç ve dış güçler ile onların yerli işbirlikçileri Türkiye'nin temeline dinamit koyuyor", "Kıbrıs elden gidiyor", "Kerkük vatan toprağı..." Hepsinin elinde düşman (çünkü milliyetçiliğin mutlaka düşmana ihtiyacı var) listeleri : AB, Kürtler, azınlıklar, ABD, Fransa, Rumlar, Yunanlılar, IMF, Patrikhane, hatta NATO... Hepsinde benzer korkular : "Kıbrıs'ta çözüm Yavru Vatan'ın kaybı demektir", "Kürt sorununun varlığını kabul etmek, Türkiye'yi bölbölmektir", "Ermenistan ile masaya oturmak, soykırım iddialarını kabul etmek ve Ermeniler'in toprak taleplerine kapı aralamaktır", "AB kriterlerine evet demek, topluma nifak tohumları ekmektir..." Ve hepsinde ortak misyon : "Devleti kurtarmak", "Vatanı böldürmemek", "İç ve dış düşmanları püskürtmek", "Emperyalizmin karanlık oyunlarını bozmak..." Büyük beyin Albert Einstein milliyetçiliği "Çocukluk hastalığı" ve "İnsanlığın kızamığı" diye tanımlıyordu. Bu tanıma göre, Türkiye şu sıralar bu çok bulaşıcı virüs enfeksiyonunun etkisi altında. Yüksek ateşle aksırıyor, öksürüyor, terliyor Virüsü bünyemizden atacak döküntülerin başlaması için elimizde tek ilaç var: Reformlar. Türkiye iki yıldır küs olduğu reformlarla barışmadan toplumsal sağlığına kavuşamaz. Ve sağlığına kavuşmadıkça her taşın altında bir düşmanın gizlendiği paranoyasından kurtulamaz. Ama tedirginiz: Ya kızamık virüsü, reform sürecini omuzlamakla görevli kadrolara da bulaşırsa? Hatta bulaştıysa?
|