| |
Körlerle sağırlar birbirini ağırlar modeli mi?
Meslek hayatlarındaki çevrelerinin, akrabalarının, ailelerini oluşturan fertlerin, en yakın arkadaşlarının bile davranış ve düşünce farklılıklarına ömür boyu tahammül eden insanların, okudukları gazetedeki yazarların kendilerinden farklı düşünceleri seslendirmelerine karşı gösterdikleri tahammülsüzlük, kolay anlaşılır bir durum değildir. Sadece kendisi gibi davranan, düşünen ve her dediğini doğru bulan bir çevreye sahip olmak, ancak mirasyedilerin lüksü olabilir. Onları besler, doyurur, barındırır ve kendinizi de dış dünyanın koşullarından soyutlarsanız, kendinizi çevrenizdeki farklılıklardan arındırabilirsiniz. Fakat dış çevredeki gerçekler ve değişim, sizi bir izolasyona da sürükler. Sonunda trajik durumlara düşebilirsiniz. Bunun edebiyattaki en iyi anlatımını Rus yazar Gonçarov, "Oblomov" romanı ile yapmıştır.
BATAN GEMİ Farklılıkları kabullenmek, kendisi gibi olmayanları ve düşünmeyenleri sabırla anlamaya çalışmak, sade demokrasinin değil, toplumda diğer insanlarla birlikte yaşamanın da ön şartıdır. Ayrıca farklılıklar zenginliktir de. Bütün yolcuları doktor olan bir gemi batar ve bu yolcular bir ıssız okyanus adasına çıkarlarsa, "Keşke hepimiz doktor olacağımıza, bazılarımız marangoz, bazılarımız avcı, bazılarımız ahçı olsaydık" diye mutlaka düşünülecektir. Bazı toplumlarda totaliter rejimler belirli dönemlerde herkesin aynı şeyi düşündüğünü varsaysalar da, bu rejimlerin yıkılması ertesinde, bastırılan farklılıkların sonunda nasıl patlamalara dayanabileceği kısa sürede görülür. Farklılıklara karşı gösterilen tahammülsüzlük kadar kötü olan bir diğer davranış da, duyduğunu ve okuduğunu yanlış anlayıp, buna karşı asgari mantık, görgü, nezaket ve hatta terbiye kurallarını yok sayan tepkiler göstermektir. Buna bir örneği dün Fatih Altaylı "Lafı Doğru Anlamak" başlığı altında köşesinde vermişti. Şöyle diyordu:
YANLIŞ ANLAMAK -Teke Tek'e konuk olan DTP'li Orhan Doğan "Büyük kentlerde artan suçun kaynağında da Güneydoğu'daki sorunlar var" deyince, vatandaşlardan yüzlerce e-mail aldım. "Demek ki, bunlar bilerek büyük kentlerde suç şebekeleri oluşturuyorlar" diye. Orhan Doğan' a kızan kadar "Ağzının payını vermedim" diye bana da kızan olmuş. Oysa Orhan Doğan'ın söylediği yüzde yüz doğru. Büyük kentlerdeki adi suçlardaki artışın temelinde, doğrudan terör örgütünün organizasyonu yok ama terör bu sonucu doğuruyor. Köyler boşaltılınca işsiz parasız vatandaşlar önce bölgedeki büyük kentlere taşınıyor. Orada tutunmaya çalışıyor. Tutunsa bile ailesini geçindiremiyor. Aileler dağılıyor. Kimileri büyük kente göç ediyor. Çok çocuklu aileler büyük kentte çocuklarına bakamıyor. Ve gençlerle çocuklar ister istemez adi suç örgütlerinin "İnsan kaynağını" oluşturuyor. Doğu ve Güneydoğu'da ekonomik ve sosyal düzen rayına girmeden büyük kentlerdeki suç patlamasını önlemek mümkün değil. Doğan'ın söylediklerini böyle anlamak lazım, tersinden değil. Bu "Lafı doğru anlamak" konusundaki problem, aslında hepimizin sorunu değil mi?
SADAKAT VE DİSİPLİN Örneğin geçen hafta AK Parti Grubu'nda Tayyip Erdoğan'a doğum günü hediyesi olarak "Sadakat"in verilmesini irdeleyen bir yazı yazmış ve Türkiye'de parti içi demokrasinin yokluğu yüzünden bazılarının (mesela AK Partililerin) "Sadakat"i, bazılarının da (mesela CHP'lilerin) "Parti disiplini"ni, liderin her söylediğine tartışmasız "Evet" demek için kullandıklarını vurgulamıştım. Bazı sayın okurlar bu yazıya "Nasıl olur da 'sadakat'in hediye olarak verilmesini onaylarsın" içerikli tepkiler gösterdiler. Herhalde bu durumlar doğal ki, Türkiye'nin düşünce ve siyaset yaşamında, "Körlerle sağırlar- Birbirini ağırlar" modeli bir anlayış kuşaklar boyudur egemen olmakta. Klişeleşmiş ve hem yurttaki hem dünyadaki değişen güncel konjonktür karşısında anlamını yitirmiş resmi söylemlerin tersine konuşulduğunda, birilerinin hemen "Hain" veya "Rejim düşmanı", "Bölücü" diye bağırmaya başlamaları bunun kanıtı değil midir? Bu gerçeklerin ışığında herkese akıl, mantık, anlayış, sabır ve hoşgörü dilemekten başka ne yapabiliriz ki?
NOT- Şimdi birileri bir atasözündeki kavramları kullanmama kızıp "Neden 'görme özürlü' veya 'işitme özürlü' demedin de 'kör ve sağır' kelimelerini kullandın" diye tepki gösterirlerse buna hiç şaşırmam.
|