|
|
Demek beni İstanbul'a getirten gazeteci sizsiniz!
Allah biliyor ya cumartesi gecesi Reina'nın kapısından içeri girerken oldukça heyecanlıydım... Yaklaşık 23 yıl önce kurulan bir hayalin gerçekleşmesine dakikalar kala, kim 'heyecanlanmıyorum' derse yalan söylemiş olur... Artık içerideyim. Katarina Witt daha gelmemiş ama bir sürü tanıdık var. Oradaki herkes bir yazımızla başlayan bu davet sürecini biliyor olmalı ki; "Gözün aydın" diyenlerden "Mutlu musun?" diye soranlara bir sürü takılan... Yaklaşık 5 dakika sonra Katarina Witt kapıdan içeri giriyor. Fatih Aksoy, karşılama merasiminden sonra bana sesleniyor. İşte büyük an geldi! Yanlarına gittiğimde Aksoy'un yazıyla başlayan süreci özetleyen cümlelerin sonunu duyuyorum... "Demek İstanbul'da olmamı size borçluyum" diyor Katarina elimi sıkarken. Ağzımdan çıkan ilk cümle, "İyi ki buradasınız" oluyor. O sırada kapıdan içeri birileri giriyor, Hazır dikkatler dağılmışken fırsat bu fırsat, hediyesini veriyorum. Bilekliğin üzerindeki nazar boncuğunu tanıyor, anlamını öğrenince de daha mutlu oluyor... Bir süre sonra masalara geçiyoruz. Katarina sol çaprazımda oturuyor, karşımda da anne ve babası... Baba; tipik bir Doğu Alman. Kravatını bağlama şekli bile geçmişe dair bir sürü fikir veriyor. Gecenin yıldızı kızlarına gururla bakıyorlar... Sohbet; Katarina'nın 20 yıl önceki kısa Ankara gezisi ile başlıyor. "Ülkem Doğu Almanya'nın gösteriye izin vermesine şaşırmıştım. Direkt Ankara'ya uçtum ve gösteriden hemen sonra da geri döndüm" diyor. Sonra karşımızda ışıl ışıl duran Beylerbeyi Sarayı'na bakarak, "İstanbul'u çok merak ediyordum, bir daha geleceğimden de eminim" diyor. Dışarıyı incelerken "Oteldeki odamdan Boğaziçi Köprüsü'nü görebiliyordum ama buradan her şey çok daha güzel gözüküyor" diyerek devam ediyor. Daha görmesi gereken bir sürü yer olduğunu söylerken lafı ağzımıza tıkıyor. "Bugün Kapalıçarşı'ya gittim. Türk deri ürünleriyle ilgili bir sürü şey duymuştum, hepsi de doğruymuş" diye anlatıyor. Kapalıçarşı'dan annesine, babasına ve kendine deri ceketler almış. Yaklaşık 2500 Avro para harcamış. "Sadece bu kadar mı?" diyoruz, gülerek boynundaki kolyeyi gösteriyor, "Ama onun fiyatını söylemem!" diyor. Masada Fatih Aksoy olunca, konu tabii ki Almanya'daki televizyon programına ve iş yaşamına da geliyor... Bir yanda yazdığı üç kitap, diğer yanda buz pateniyle ilgili yarışmalarda yorumculuk, Alman Pro 7 kanalındaki 'Stars On Ice' programı ve davetler... Katarina'nın Almanya'daki televizyon programı yaklaşık 13 share alıyormuş. İşi konusunda oldukça ciddi. Yarışmaları bıraktıktan sonra uzunca bir süre buz pateni turneleri düzenlemiş. Oynadığı reklamlar, filmler, yazdığı kitaplar ve yaptığı her işte yine buz pateni var. Bir arkadaşıyla ortak olduğu Düsseldorf merkezli prodüksiyon şirketi ciddi bir iş hacmine sahip olmuş. Sakat ve yardıma muhtaç çocuklar için oluşturulan Katarina Witt Vakfı da oldukça önemli işler yapmış. Bu vakıf Endonezya'daki tsunami felaketinden Pakistan'daki depreme ve mayın yüzünden sakat kalan çocuklarlara kadar birçok yere koşmuş. Sonra laf lafı açıyor, sohbet güzel ama şu Bülent Polat elinde gülle Katarina'nın yanına gelmez mi? Neden bilmem ama fena halde kızıyorum, bıraksalar "Şesu haydi iki çay kap sonra da yaylan" diyeceğim ama Showmax'i yaratma heyecanındaki Mehmet Karaca beni susturuyor. Gelip gidenler Katarina'nın kendi masalarına da uğramasını istiyorlar. Katarina dolaşırken, Alinur Velidedeoğlu ile Youtube'daki Türkiye imajını düzeltme işini, Şebnem Schaeffer ile şu meşhur 'bekaret' tartışmasını konuşuyoruz. Başta Katarina olmak üzere herkesin keyfi gayet yerinde. Türkiye'de sadece iyi bir buz patenci olduğu için değil, aynı zamanda piste atılan her çiçeği topladığı için de çok sevildiğini söylüyorum. Bu kadar sevildiğini görmenin şaşkınlığını ve sevincini belirten cümleler kuruyor. Geçmişte bir yerlerde onun Doğu Almanya casusu olduğuna dair bir şeyler okumuştum. Çok merak etsem bile nezaketsizlik olmasın diye bu konuda tek bir soru bile soramıyorum. Saatler hızla akıp gidiyor. Katarina sporu bırakmış ama hâlâ gayet profesyonel. Gece yarısına az bir süre kala hepimizle tek tek vedalaşarak masadan kalkıyor. Giderken, "Yarın akşam geliyorsun değil mi?" diye soruyor. Hiç aklımda yokken "Tabii ki orada olacağım" diyorum. Eve dönerken aklımda Katarina Witt'teki ışıltının sebebine dair ciddi bir merak vardı. Yıllar önce Bükreş'te kalabalık bir grupla tarihin en büyük jimnastikçilerinden biri olan Nadia Comaneci ile aynı masada oturmuştum. Katarina gerçekten farklı ama 'sebebi ne' derseniz onu hâlâ bulabilmiş değilim. Tek bildiğim; kendimi şanslı hissettiğim, 23 yıl önce kurduğu düş gerçekleşen kaç kişi tanıyorsunuz ki?
|