 |
|
 |
 |
 |
 |
 |
SMS: ES yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder |
|  |
|
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
|
|
 |  |

Kerkük-Diyarbakır
Yargıtay Birinci Başkanı Osman Arslan'ın "Medya, yargı kararlarını kesinleşmedikçe eleştiremez" uyarısını elbette unutmadık. Ancak bu uyarı, DTP Diyarbakır İl Başkanı Hilmi Aydoğdu'nun tutuklanmasıyla ilgili görüş belirtmemize engel değil. Aydoğdu dün "Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek"ten, yani Türk Ceza Kanunu'nun 216'ncı maddesini ihlalden cezaevine konuldu. Şimdi o maddede belirtilen "Kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması"na yol açtığı için 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak. Aydoğan'ın yargıya gönderilmesine Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin partisi Kürdistan Yutseverler Birliği'nin internet sitesine yaptığı, daha sonra Türk medyasına doğruladığı demeci neden oldu: " Kerkük'e yapılacak bir saldırıyı Diyarbakır'a yapılmış olarak değerlendireceğiz. Buradaki Kürtler'le Irak'taki Kürtler arasında manevi bağlar, duygusal bağlar, kardeşlik bağları var. Dolayısıyla buradaki Kürtler, bir saldırı yapıldığında, Irak'ta sadece Barzani'ye veya Talabani'ye yönelik bir saldırı olarak algılamayacak, Kürtler'e yapılmış, kendisi de Kürt olduğu için kendisine yönelik yapılmış bir saldırı olarak algılayacak." Aleni tehdit içeren bu demece elbette asla katılmıyoruz ve "Vatana ve devlete sadakat" zorunluluğuna ağır bir saldırı olarak görüyoruz. Ancak sorun şu; benzer açıklamalar Aydoğan'dan önce de yapıldı. İşte bir çırpıda aklımıza gelenler: " Güney Kürtleri'nin çıkarlarına yönelik bir saldırı, Kuzey Kürtleri'ni de rahatsız edecektir. " (Hak ve Özgürlükler Partisi Diyarbakır yöneticisi Ümit Pektaş) "Türk devlet cephesi iyi bilmeli ki, güneye bir askeri müdahale halinde Kürdistan Federe Yönetimi de, Kürdistan'ın sınırlarının Sivas'tan başladığı parametresine uuygun olarak hazırlıklar yapacaktır. Böyle bir müdahale ve karşı müdahale, savaşı bir bölge savaşı haline getirecektir. " (Kürt yazar İbrahim Güçlü) "Türkiye'nin Kürtler'e ve Federe Kürdistan'a karşı olan düşmanca siyasetinden dolayı vicdanen rahat değiliz. Biz hiçbir şekilde bu saldırılar karşısında sessiz kalmayacağız. Bu saldırılar karşısında güçlü durabilmek ve medeni bir ulus olarak karşı durabilmek için, bizim bir dayanışmaya ve ortak kararlara ihtiyacımız var." (Kürt Ulusal Demokratik Çalışma Grubu'nun 4 Mart'ta Diyarbakır'da düzenleyeceği "Kerkük Konferansı"nın davetiyesi)
Fitili Talabani ateşledi Hükümet ve devlet politikalarını eleştiri özgürlüğünün çok ama çok ötesine giden bu çıkışların hiçbiri için soruşturma açılmadı. Dediğimiz gibi, Aydoğdu bölücülüğün daniskasını yapıyor. "Misakı Milli"ye bağlı olduğu" güvencesini veren partisinin ilkelerine de karşı çıkıyor. Ama yine de hak, hukuk, adalet açısından "Neden sadece o" sorusu cevapsız kalıyor. Üstelik gelinen noktada Ankara'nın da sorumluluğu var: Talabani'nin "Siz Kerkük'e müdahale ederseniz, Kürtler de Diyarbakır'ı ister", "Türkler eğer Kerkük'ün kapılarını açarsa, Kürtler de bunu Diyarbakır'da yapar" tehditlerine gerekli yanıt verilseydi, Aydoğdu ve diğerleri, bu tür açıklamalar yapma cesareti bulabilirler miydi? "Kerkük elden giderse, Diyarbakır da elden gider" diyen Irak Türkmen Cephesi'nin Ankara Temsilcisi Ahmet Muratlı'ya haddi bildirilseydi, Aydoğdu ve diğerleri ağızlarını açabilirler miydi? İşte bu sorular yüzünden, tutuklama kararı vicdanımızı huzursuz etti.
|
|
 |
|
|