Görülmüştür!
Sevgili memleketim. İster ağlanacak haline gül; ister gülünecek haline ağla. Ama ne olur aklını başına, vicdanını kalbine topla. Bir nefes al. Bir düşün. Kafayı yemiş durumdayız.
Bir tanecik medyam; Ruh ikizim meslektaşlarım; Canımın içi yapımcılarım; Çitlembiğim RTÜK'üm; Sevgililer günleri eksik olmasın hükümetim; Başımın tacı halkım; Hep birlikte oturup kalkıyor ve gözlerim kör olmasın, dilim hiç tutulmasın, kalemim asla kırılmasın, kalem tutan ellerim hiç yorulmasın, "sansür" tartışıyor. Sanırsın, memlekete yeni gelmiş bi şeydir!
Şekerim, sizin, yani istisnalar lütfen alınmasın da, hayatınız "asansür" gibi. Sadece kendi katınızın düğmesine basıp çıkmayı, inmeyi marifet saymaz mısınız? Başkasının düğmesi var mıdır, yanar mıdır, döner midir, dışarıda mı kalmıştır, merdivenlerde perişan mıdır, otomatikler çalışır mı, kör karanlıkta mıdır, tırabzana tutunur mu, basamaklardan yuvarlanır mı, nerede inecektir, nereye gidecektir, bodrumdakinin sesi çıkar mı; çok mu ilgili oldunuz hep? Allah'ım; sansürden yakınan kimilerine filan bakıyorum. Şahitsin yani. Hep umurlarında olmuş mu, kimlerin sesinin kısıldığı, kimlerin konuşturulmadığı. Şunun menfaati, berikinin ricası, ötekinin baskısı veya korkusuyla, elde makas, daha beteri, beyinde silgi, kalpte sünger dolaşanlar. Ne diyeyim ki.
Elbette, bir fikir, bir eser, bir dizi, bir haber yasaklanmasın. Hele ki, daha yayınlanmadan. Ama bunun "ilke" olabilmesi için, tüm şiddet ve şirretliği bırakıp kimin hangi sesi, hangi görüntüsü, hangi fikri, hangi yorumu, eleştirisi yasaklıdır; yasaklı değilse bastırılmıştır, bastırılmış değilse de basılmamakta, yayınlanmamaktadır; az düşünmemiz lazım. Serbestlik istediklerimiz başkalarını susturmak için mi bağırmaktadır, az muhakeme lazım. Di mi Kazım. Tabular, yasalar, yasaklar bir yana; Yapımcının para, kanalın reyting ile reklam kovaladığı bu "Piyasa"; her hayatı, düşünceyi, itirazı, açıyı, derdi kapsama alanına alıyor mu? Kamuya, yani halka, hepimize ait frekansları yıllarca bedava kullananlar, izleyiciye bedava ulaşıldığı için fazlasıyla kamusal sorumluluğu olanlar, bunu hakikaten derinden hissediyor mu? Siz, kamuda yahut özel sektörde, en altta kalıp ezilenlerin hakiki sesini duyuyor musunuz bu vadilerde?
Ama şöyle alıştırıldı memleketim bir kere: Çoğunluğu oluşturan; hırpalanan, aşağılanan, umutsuzlaşan, geleceğinden endişe eden, işsizliğe mahkum edilen yahut işsizlerin varlığı sayesinde köle gibi çalıştırılanlar, erkekse zaten çıldıranlar, bir de kadınsa, eşse, anne ise bütün bunları katmerli yaşayanlar, kendi hakikatlerini, kendi kökten dertlerini konuşmasınlar; itiraz etmesinler. Asla isyana yeltenmesinler. Asıl seslerini asla bulamasınlar. Esas sesleriyle hiç konuşamasınlar. Her an, haber haber, yazı yazı, dizi dizi sansürlenen, bayağılaştırılan kendilerini esastan hiç düşünemesinler. O sesi vermeye çalışana da diş bilesinler, bir kaşık suda boğası, sansürlere cezalara atası olsunlar. Simgelere yapışsınlar ve bir dizi etrafında dahi iç savaş patlatsınlar. Sanırsın; sansür yeni, yabancı, yaratık bi şeydir bizim buralarda! "Bugün Pana, yarın sana" imiş. Onun doğrusu "Dün bana, bugün pana" dır. Dün neredeydin!
|