|
|
Kan konuşmaz
Silah üzerine el basarak yemin eden Kuvvayiciler, "Türk babadan olma, Türk anadan doğma" yemini ediyorlardı. Türklüğü kana indirgeyen, Çerkezi, Lazı, Kürdü, Arap'ı, Ermeni'yi, gayrimüslimi vatandaşlık sınırları dışına atan bir yaklaşım bu. Türk kanından gelmeyeni potansiyel "düşman" gören bir zihniyetin dışavurumu. Türklükle kanı eşit gören bu anlayış yeni değil. Bunların ağababası Nihal Atsız'dı. Bakın Atsız, 1934'ün 16 Temmuz'unda Orkun dergisine yazdığı yazıda neler söylemiş bu konuda: "Türkler için milliyet her şeyden önce kan meselesidir. Yani Türküm diyecek adam Türk neslinden olmalıdır. Yabancı kan taşıyan bir insan Türkçe'den başka dil bilmese bile, o Türk değildir. Türk'e düşman olanlar ve bunu açıkça söyleyenler Türkler için o kadar tehlikeli değildir. Asıl büyük tehlike Türkümsü olan yabancılardır. Bunlar iyi Türkçe konuştukları ve çok defa Türkçe'den başka dil bilmedikleri için Türk'ten ayırt edilemezler. Fakat kanlarının başka olduğunu bilir, ya da sezerler. Onun için bunlara Türkümsü diyorum. Bunlar dalkavuk yalancıdır. Yüze gülerler. Türklüğe zararlı fikirler bular arasında revaçtadır. Onun için bizce anlaşılmıştır ki Türk olmak için kanı Türk olmaktan başka çıkar yol yoktur ve olamaz da... Kanı Türk olan fertlerden bir Türk milleti bugünkü melez topluluktan, şüphe yok ki, kat kat kuvvetlidir." Faşist ve ırkçı bir yaklaşımı dışavuran bu satırlar, yazılmasının üzerinden 70 yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra belirli merkezlerce farklı bir biçimde dile getiriliyor şimdi. Yurttaşlığı kana bağlayan, insanları birbirine düşman etmeyi hedefleyen, ilkel, her zeminde mahkum edilmesi gereken bir anlayış bu. Oysa Cumhuriyet, kuruluşundan itibaren bu ırkçı yaklaşıma hiç itibar etmedi. Yeni Cumhuriyet kimliğin adlandırılması bakımından 1920'li yılların ilk yarısında etnisiteye vurgu yapmayan "Anadolu Milleti/Halkı" ifadesini yaygın biçimde tartıştı. 1922'ye kadar daha çok "Türkiye halkı" ve "Türkiye milleti" terimleri kullanıldı. Ancak 1922'den sonra "Türkiye" yerine "Türk" kavramı ağırlık kazandı. 1924 Anayasası'nın hazırlık tartışmalarında Ermeni, Rum ve Yahudilerin Türk dilini ve kültürünü kabul edene kadar Türk milletinin bi parçası sayılmaması bile dile getirildi. (Prof. Dr. Oktay Uygun, HPD Aralık Sayısı) Ancak sonunda Mustafa Kemal'in tavrı belirleyici oldu ve "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk" sayıldı. Yani ülke içinde yaşayan hiç kimse dışarıda bırakılmadı. Uygulamada elbette yanlışlar oldu. Ama işin felsefesi hiç değişmedi, bugün de aynı felsefe egemen. Kökeni, kanı ve inancına bakılmaksızın tüm vatandaşlar Türk sayılmıştır. Şimdi yeni kafatasçılar, Cumhuriyet'in bu kapsayıcı ilkesini ters düz etmek, kanı öne çıkarmak istiyorlar. Böylece de önce kurucu atalara saygısızlık ediyorlar. Ve de bilmiyorlar ki, "Kan konuşmaz."
|