Yabancı gelmiyor, yerli küstü Kapalıçarşı iri kıyım müze oldu
Kapalıçarşı esnafının serzenişi birkaç cümleyle özetlenebilir: "Yabancı turisti hedefledik, yerliyi kaçırdık. Yabancılar da seyrek gelince çarşı iri kıyım müze haline geldi. Fotoğraf çekip gidiyorlar".
Doğma büyüme İstanbul çocuğuyum güya. İlaveten kulağı beter delik, gözü fena kartal, dikkati iri kıyım geçinmekteyim. Yokmuş böyle bir şey meğer. Aksine, bakıp da görmeyen, işitip de duymayan alelade bir hallermiş hallerim. Kendime çemkirip, 'ıskalamışın efendi' diyorsam haklı gerekçelerim var. Kapalıçarşı'ya belki bin, belki beş bin kere -çıkmış- dolaşmışlığım varken bu turlamaların hepsi beyhude piyadelikmiş meğerse. Çarşıyı kafamda asla deşifre edememişim, anlayamamış, kavrayamamışım.
'GEL BİR ÇAY İÇ ABİ!' İlk rastladığım dükkanlar derici, bakırcı, incik boncuktan oluşan hediyelik eşyaları satıcı dükkanları. Müşteri az vakit bol. Çay ocağı diyafon mesafesinde. Her dükkandan 'gel iki laf edelim, maruzat bildirelim' teklifi yağıyor. Birini gözüme kestirip giriyorum. Hazır belli, dokununca patlıyor: "Bitirdiler çarşıyı. Turistler kalitesiz. 200 dolara tur alıp gelen adamlar çoğu. 50 dolara testi alacak hali yok ya o adamların. Rehberler 2-3 saatliğine kadro getiriyor buraya. 2-3 saatte ne görür ne seçer ne alır ki bu insanlar" diyor. Muhabbete katılım süratli. Her yaştan her iş kolundan çarşı esnafı laf yarıştırmakta mahir. Hepsinin serzenişini birkaç ortak cümleye toplarsam şu çıkıyor: "Yabancı turisti hedefledik, yerli turisti kaçırdık. Küstüler, gelmiyorlar yerliler. Yabancılar da seyrek ve alım gücü yerlerde gelince Kapalıçarşı olmaktan çıktı, iri kıyım bir müze haline geldi. Gelip çay kahve içip, sağı solu birbirlerine gösterip, fotoğraf çekip gidiyorlar.Bizde sabahtan umutla bekleyip, öğleden sonraları tavla ve geyik seanslarına başlıyoruz." diyorlar.
DERNEK DE DERTLİ Dernekleri de varmış oradan yana dertleri de. "Mesela protokol yolu denen şu ana caddelerde kuyumcular vitrin dışına çıkmaz. Derici, montçu, hediyelik eşyacı, çaputçu için beis yok. 60 santim hakkı varken metrelerle çıkıyor dışarı, atıyor tezgahı. Belediye zabıtası geliyor, hık mık ediyor, tezgah kalkıyor, yarım saat sonra yine yerine konuyor. Adamlar var mallarını güya tarihi duvarların, motiflerin önüne, yanına asıyor, sergiliyor. On dakikanın başı bir dilenci dükkanın içine sızıyor. Ben burada tek tük müşteri bulmuş malımı pazarlarken dilenci tepemde bitiyor."
AMAN DOKTOR Baktım ki sorunlar, sorular, çok birikmiş, gidip derneği bulayım, danışıp konuşayım diyorum. Dernek binası girdiğim kapıya yakın sayılır. Ara bir sokak var, giriyor, ikinci kata çıkıyorsun işte orası. Başkan Hasan Fırat aslında bir tıp doktoru. Lakin yıllardır tababeti bırakıp kendini çarşıya bağışlamış. Laf arasında öğreniyorum ağırlığı kumaş üzerine bir miktar dükkanı da varmış. On yıllardır dükkan satışı dükkan devri yapılmamış neredeyse. Bir iki istisna varmış ama. Mesela geçen yıl ana caddede bir halıcı satılmış. 20 metre kare dükkan için 3 milyon dolar vermiş yeni sahibi. Kiralama işi daha da ilginç. 10 metrekare dükkanın yıllık kira bedeli 3 kilo altın. Yani para değil altın geçiyor kira işlerinde.