| |
Fransa baskınları
Fransa'da üç gündür PKK adreslerine baskınlar düzenleniyor. Paris'te başlayan operasyon diğer kentlere de sıçradı. Ve her baskının, her gözaltına almanın (40 kişiyi geçti) ardından PKK uzantılarından feryat yükseliyor: Kongra-Gel'in başındaki Zübeyir Aydar "Komplo" çığlıkları atıyor. PKK'nın bir yan örgütü Fransa'daki Kürt gençlerine "Radikal meşru demokratik direniş" (ne demekse) çağrısı yapıyor. Bir diğeri Fransa'yı "Yaşanacak infialin sorumlusu siz olursunuz" diye tehdit ediyor. Avrupa Parlamentosu üyesi Feleknaz Uca, "Kürtler, Fransa'nın Türkiye politikasının kurbanı seçildi" diyor. DTP bile koroya katıldı, "Gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasını" istedi. Ama tam tersine gözaltı süresi uzatıldı. Tepkilerin tümünde dikkati çeken bir nokta var: İşin ardında seçim karargahı ilk baskının yapıldığı Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi'ne bitişik olan İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy'nin bulunduğu iddiası. Oysa operasyon kararını veya emrini Sarkozy değil, Adalet Bakanlığı'na bağlı anti-terör savcıları Jean-Louis Bruguiere ile Thierry Frangolu verdiler. Hem de ne savcılar... Özellikle de Bruguiere. Avrupa'da cirit atan tüm terör örgütlerinin bulsalar bir karış suda boğacakları bir hukukçu. İspanyol Baltazar Garzon (Şili diktatörü Augusto Pinochet hakkında tutuklama kararı çıkaran yargıç) ile birlikte Avrupa'nın en ünlü terörle mücadele uzmanı olan Bruguiere, hergün onlarca ölüm tehdidi aldığı için, sürekli iki korumayla dolaşıyor. İşte bu gözüpek savcı, baskınlarla ilgili birkaç cümlelik tek açıklamasında, operasyonun "Terörün finansmanı, örgütlü suç ve para aklama" soruşturması kapsamında yürütüldüğünü bildirdi. Bu, "PKK'nın finansmanı için uyuşturucu ticareti yapmak, haraç toplamak" anlamını da içeriyor.
Altun, Seven, Kurtyılmaz... Zaten gözaltına alınanlardan bazılarının "Konumları" da bu konuda önemli ipuçları veriyor. Örneğin, Rıza Altun. Yukarıda belirttiğimiz tepkilerde "Kürt siyasetçi" diye tanımlanan Altun, aslında bir süre öncesine kadar PKK'nın Avrupa kadrolarının başındaydı. Öcalan'a yakındı. Örgütün kasasıydı. Avrupa'da toplanan paralar ona teslim ediliyordu. O da bir bölümünü Öcalan'ın avukatlarına, bir bölümünü Kandil'e gönderiyordu. Hatta, DEHAP'ın seçim masraflarını da o fonlardan finanse ettiğini bizzat açıkladı. PKK yönetimiyle arası açılınca, Murat Karayılan tarafından görevden alınıp Kandil'e çağrıldı, ama gitmedi. Öldürüleceği korkusuyla. Bir süre gizlendikten sonra Fransa'da yeniden boy gösterdi. PKK, Altun'un yerine "Çukurcalı Behzad" kod adlı Nedim Seven ile "Asya" kod adlı Canan Kurtyılmaz'ı getirdi. Şimdi onlar da gözaltında. Seven, Vannes kentinde ele geçirildi. Kurtyılmaz ise Fransa'nın isteğiyle Belçika'da yakalanıp Paris'e gönderildi. Tepkilerde onlardan da "Kürt siyasetçiler" diye söz ediliyor. Tuhaf olan şu: * Ankara'nın bu üç kişi hakkındaki iade talepleri bugüne kadar yanıtsız bırakıldı. * Fransa, ikamet süresi geçen yıl Nisan ayında dolan Rıza Altun'u sınırdışı etmekten kaçındı. * Türkiye'nin 15 kişinin ölümüne karışmaktan tutuklama kararı çıkardığı, Interpol'ün de kırmızı bültenle aradığı Seven geçen yıl Ağustos ayında Hollanda polisi tarafından Belçika sınırında yakalandı. Ankara'dan iade dosyası ulaşıncaya kadar cezaevine konuldu. Sonra? Sessizce bırakılıverdi. Bu örnekler Avrupa'nın terör örgütleri ve üyelerine karşı ancak kendi canı yanınca harekete geçtiğini gösteriyor. Ne yazık ki, gerçek bu...
|