|
|
Kamu malı değildir şiir
Dünyanın her yerinde sanatın, edebiyatın sahibi var; sinemanın, tiyatronun, romanın, hikâyenin, karikatürün, resmin, şarkının, türkünün sahibi var. Ülkemizde de bunların hepsinin sahibi var, yalnız şiirin yok. Şiir, çünkü kamunun malı kimilerine göre... Çünkü şiir, 'meçhul-ünneseb'... Şairin aklından, yüreğinden nice acılar, sevinçlerle süzdüğü mısralar, şairinden izin alınmadan reklamlarda kullanılsın; dergiye, gazeteye manşet yapılsın; şarkı sözü olarak hırsızlansın; ucuz televizyon dizilerine fon müziği olsun... İnternet yeni bir mecra ya, şair de kim oluyor? Şiirler serseri mayın misali dolaşsın bilgisayar ekranlarında. Dünyanın neresinde görülmüş böyle bir şey? 1989 yılının aralık ayında başta Can Yücel olmak üzere dokuz şair, (Arif Damar, Cemal Süreya, Cevat Çapan, Ataol Behramoğlu, Refik Durbaş, Erdal Alova, Turgay Fişekçi, küçük İskender) bir bildiri yayınlamıştık: "Şiir ile okurun buluşmasını engelleyen ya da gölgeleyen kurumları ve kitle iletişim araçlarını; resmi, geçerli ve sıradan anlayışı; bu beğeniye ve piyasaya uyarak şiir kitabı yayınlamaktan kaçınan yayınevlerini, şiir kitabı dağıtmaktan kaçınan dağıtımcıları, izin almadan şairlerin yapıtlarını kullanan yapımcıları ve ödenen komik telif ücretlerini protesto ediyoruz. Artık şiir yok beleşe, şairler birleşin!" Protestonun gereği olarak da 1 Ocak 1990'dan itibaren altı ay edebiyat dergilerinde şiir yayınlamayacaktık. Bu, Can Yücel'in "Grav! Grav!" deyişiyle yalnız ülkemizin değil, belki de dünyanın ilk 'şiir grevi'ydi. O günlerde başta edebiyatımızın duayeni Doğan Hızlan olmak üzere birçok yazar 'şiir grevi'ne destek verdi, ama en etkileyici yazılarından birini, 27 Aralık 1989'da Milliyet gazetesinin ekonomi yazarı Necati Doğru yazdı:
'ŞAİRLER PARAGÖZ DEĞİLDİR' "Bu, ülkenin şairlerinin kaderidir. Öldüklerinde yelek ceplerinde ancak kefen paraları ile cenazelerini kaldıracak kadar para ya çıkar ya çıkmaz. Şairler de paragöz insanlar değillerdir. Onlar, edebiyat ağacının gövdesine birer çentik atmak isterler ve parasal züğürtlüğü her zaman kalite züğürtlüğüne tercih ederler." İlk şiirim 12 Şubat 1962'de yayınlandı. Demek, 45 yıldır yazıyorum, bir ömür... Bugün de özellikle 'şiir'e önem veren, kimilerinde bine yakın şairin, binlerce ifade edilebilecek 'edebiyat' sitelerinde, yalnızca benim 30'u aşkın şiirim yayımlanmakta... Hemen hepsi yanlış, eksik, kimilerinin de içerikler boşaltılmış durumda... Örneğin, kendisini 'internetin aydınlık ve genç yüzü' olarak tanımlayan bir site, internette Yüz Şair Yüz Şiir adıyla bir şiir antolojisi yayınladı. Bunu, kitap olarak yayınlasa her şairden izin almak zorunda, mesela benim haberim bile yok. Bu siteleri hazırlayan arkadaşların bunlara hakkı var mı? Şimdi bir yayınevi, internette kimi şairlere 'yasak' getirdi; ama kavga Nâzım Hikmet adı üzerinde yapılıyor: "Alanlara çıkalım, Nâzım'ın şiirlerini okuyalım, bütün şiirlerini internette yayınlayalım." Nâzım Hikmet bu ülkenin şairi de Edip Cansever, Cemal Süreya, Behçet Necatigil değil mi? Bütün bunlar, 'telif sorunu' ötesinde şaire saygı sorunu... Ben kendi adıma, hiçbir internet sitesinde ve tabii şiir antolojilerinde şiirlerimin yayınlanmasını istemiyorum. Şairinin imzasını taşıyan her şiir, her şeyden önce şairin kendisinin çünkü...
|