Hepimiz delirmişsek!
Afyon'da maçta, bir kısım seyirci, "Hepimiz Türk'üz" diyebilmek için, önüne "Hepimiz Ogün'üz" ü de koymuşlar. Koymuşlar ki, hem kafiye, hem mana tutsun. "Türk olmayı" ister ırk, ister milliyet, ister vatandaşlık olarak kavrayın; "Hepimiz Türk'üz" ile "hepimiz Ogün'üz" arasında kurulan "yakın bağ" a bir itirazınız var mı, yok mu, kendinizi az yoklayın. Kahpe bir cinayetle, daha çocuk sayılan bir genci "suikast aktörü, katil sanığı" yapan bir süreçle, onu muhakemeden ve vicdandan azade kılıp kalleşliğe sürükleyen bir zihniyetle nasıl akrabalık, nasıl ırkdaşlık, milliyet, vatandaşlık, ortaklık bağı kurulabilir; bir düşünün. Kimliğimin o doğal ve önemli parçasıyla bu bağı kurmayı reddediyorum. Çünkü bir mağdurla, bir maktulle kurulan "empati" filan değil; kahpeliğe, kalleşliğe, adiliğe, vahşete, faşizme övgüdür. Onunla özdeşleşmek; o rolü üstlenmek, bir de bunu ırkının, milliyetinin, vatandaşlığının parçası yapmaktır.
Bildiğim kadarıyla ilk kez, en azından yıllardan beri ilk kez, Lig'de üç takımı birden bulunan Sicilya'da ölümcül "Futbol şiddeti", İtalya'da maçların durdurulmasına yol açtı. Çünkü fazlasıyla kitlesel, lakin ziyadesiyle şoven, aşırı saldırgan, epeyce nefret dolu kafa ve bedenlere de yataklık yapabilen güzelim futbol, onlara terk edilemeyecek kadar "Hepimiz" in. Bağıran ama pek düşünemeyen arkadaşlar, bu ülkenin, "Milli Takım" ın gelmiş geçmiş en büyük 11 futbolcusundan birinin, Kaptan Lefter olduğunu da bilir mi? 40 yaşında dahi, onca Fenerbahçe zirvesinden sonra hala 2. Lig'de, Bolu'da forma giydiğini, asla terk etmediğini bilir mi? Ama kendileri gibi birileri, bir gün sevgili adasında, "Rum diye" onu dahi dövebilmişti. Ne demeliydik: "Hepimiz Türk'üz; Lefter'i de döveriz" Bir başka Ogün; 10 Kasım 1938 doğumlu, Karşıyaka ve Fenerbahçe "milli" forveti Ogün Altıparmak onlara anlatır belki, Ogün olmayı da, Lefter olmayı da, Lefter' le omuz omuza oynamayı ve yaşamayı da!
Futbolun içinde dolaşıyoruz ya... Beşiktaşlıyım ya... İlk devre maç başına 90 top kaybı ile oynayan, "istop yapmayı dahi bilmiyorlar" diye yakındığım takımı şimdi beğeniyorum. Kupadaki Manisa maçında, 75'inci dakikada, "top kaybı" 33 , "kazanılan top" ise 37 idi. Bilen bilir; ikincinin birinciyi aşması nadirdir. Manisa maçları harikaydı ama Gaziantep maçı da kötü değildi. Emek harcayan iki takımlı kıyasıya mücadeleydi. Ama bakın Hürriyet'in bir "Beşiktaş yazarı" nasıl başlık atabilmiş: "Psikopat düşünce!" "Kendi aldırdığı oyunculardan başkasını görmek istemiyor" diye... (Sanki Toraman, Üzülmez, Koray Avcı, Gökhan Zan da onun aldırdıkları!) "Psikopat bir düşünce içinde olan Tigana'nın iyi analiz edilmesi gerekir" diyor. Ne ağzından çıkanı kulağı duyuyor, ne elinden çıkanı gözü görüyor olmalı. Aslında titiz bir spor adamı olan şefi ve gazetesi de. "Psikopat düşünce"; öyle mi! Bu kadar kolay mı bunu yazmak? Yani, "Beşiktaş, ozon tabakasının kirliliğinden nasibini almış dünyamız gibi" diye çiziktirmek kolay olabilir de, bir insanı "psikopat düşünce" ile tarif etmek nasıl bir duygu ila düşünce? "Tıpkı genç kuşağın idolü olan Sergen Yalçın'ı beğenmediği gibi" diye de yazıyor ya; idolü karışmış tribünlerdeki "genç kuşak" a hitap eden bir duygu ila düşünce olmalı! Ne diyeyim: "Hepimiz Tigana'yız, hepimiz psikopatız!" mı demeli?
|