| |
Kan ve petrol
Rum yönetiminin fitilini ateşlediği petrol krizi, Kuzey Irak ve Kerkük sorununu bile gölgede bırakacak gibi görünüyor. Dahası sadece Türkiye ve KKTC ile Rum yönetimi arasındaki gerilim olmaktan çıkıyor. Rumlar'la 17 Şubat 2003'te "Münhasır Ekonomik Bölgeler"in belirlenmesi anlaşması imzalamış olan Mısır da taraf oluyor. Rumlar'la 17 Ocak 2007'de benzer bir anlaşmaya imza atan Lübnan da başındaki bunca dert yetmezmiş gibi- taraflardan biri haline geliyor. Şimdilik alttan alan Yunanistan da, henüz tavrını belli etmemekle birlikte gelişmelerden kaygılandığı gözlenen AB de, yatıştırma politikası izleyen ABD de, kaçınılmaz olarak, sorunun içine çekiliyor. Bitmedi; burunlarına petrol kokusu gelen çokuluslu dev gruplar da sahnede yerlerini alıyorlar. (İngiltere eski Başbakanı Winston Churchill doğru söylemiş; "Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir!") Şimdilik durum şöyle: Mısır "Biz iki tarafla da dostuz, ikisiyle de ilişkilerimizi bozmaktan kaçınacağız" söylemiyle "Tarafsızlık" maskesi ardına sığınsa da, Rumlar'ın girişiminin iştahını kabarttığı kesin. Kanıt: Rum Ticaret Bakanı Antonios Mikhaledes'in Lefkoşa'da yabancı büyükelçileri bilgilendirme toplantısına Mısır temsilcisinin de katılması. Rum bakan o toplantıda petrol arama izinleri için 15 Şubat'ta uluslararası ihale açacaklarını bildirdi, "Şirketlerinize duyurun" dedi. Lübnan ise Türkiye'nin sert uyarısından sonra sessizliğe gömülmüş görünse de, Yunan ve Rum basınındaki iddialara inanmak gerekirse, "Anlaşmanın gereğini yerine getirme kararlılığını" sürdürüyor. Bu tutumu, özellikle Fransa'nın desteğinden duyduğu güvene veya özgüvene dayanıyor. Rumlar'a gelince, ihaleye girmeye niyetli şirketlerle görüşmelere başladılar. İlk temaslar Teksas'ta yapıldı ve Norveç şirketi PGS Geophysical'in Kıbrıs'ın güneyindeki sondajlarının sonuçları değerlendirildi. PGS Geophysical bir Norveç şirketi ama sahibi Norveçli değil, Amerikalı. Bilin bakalım kim; Halliburton grubu. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'in ortak olduğu, Bush ailesinin de hissesi bulunduğu söylenen grup! Buyurun... İş nerelere kadar dayandı.
Ya sağduyu, ya da Rumlar'ın ihalesinde arama izni alan şirketler, Kıbrıs'ın güneyinde çalışmaya başlarsa Türkiye nasıl bir tutum izler? Cevap: Hiç kuşkunuz olmasın, sonuna kadar gider. Sonunda savaş bile olsa! Çünkü hukuken haklı ve gerekçeleri güçlü: - Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre Akdeniz gibi yarı kapalı veya iç denizde kararların ilgili, yani o denizi paylaşan tüm devletlerin anlaşmasıyla alınması gerekiyor. Tıpkı, Hazar Denizi'nde olduğu gibi. - Herhangi bir devletin tek yanlı girişimlerini, çıkarları tehlikeye giren diğer ilgili devletlerin önleme hakkı bulunuyor. Tıpkı Malta'nın "Münhasır Ekonomik Bölge" ilan edip petrol aramaya kalkışması üstüne, Libya'nın savaş gemileri göndererek müdahale etmesi gibi. - Türkiye'nin LondraZürih Anlaşmaları'ndan kaynaklanan "Garantörlük" hakkı adanın tümünü kapsıyor. Peki çözüm? Ya Mısır ve Lübnan, Rumlar'la imzaladıkları, Türkiye'nin asla tanımayacağını ilan ettiği "Münhasır Ekonomik Bölge" anlaşmalarını donduracaklar. Ya Rumlar, Kıbrıs sorunu çözümleninceye kadar bu sevdadan vazgeçecekler. Ya BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin temeli olan "Hakça Çözüm" ilkesini kabul edip, Kıbrıs'ın doğal kaynaklarının ortak işletilmesine ve kazancının paylaşılmasına razı olacaklar. Ya da sonuca katlanacaklar! Başka bir seçenek yok!
|