Şimdi hedeflediği göklerde...
12 Eylül döneminden sonra politikaya yönelen ve geçtiğimiz çarşamba günü kaybettiğimiz siyasetin güler yüzlü siması İsmail Cem'i, hem gazetecilikte hem de politikada yakın dostu olan AHMET TAN anlattı.
Hedefi hep gökleri nişanlamaktı
DSP Genel Sekreteri Ahmet Tan, 30 yıllık gazetecilik ve siyaset arkadaşı İsmail Cem'in ardından ortak anılarını ve onun kişiliğiyle ilgili özelliklerini kaleme aldı.
İsmail Cem, TRT Genel Müdürlüğü'nden sonra kurduğu Politika adlı gazetenin hem başyazarı hem de yöneticisiydi. Bu gazetede ben de Ankara'dan köşe yazarlığı yaptım. 12 Eylül'den sonra ise politikaya yöneldik. Aynı partide iki dönem milletvekilliği yaptık. Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi'nde komisyona seçildi, aynı komisyonda çalıştık. Ecevit hükümetinde o dışişleri bakanıydı ben de turizm bakanıydım. Daha sonra Öcalan'ın yakalanması dolayısıyla Türkiye'ye yönelik büyük bir tehdit oldu. Turizmle ilgili sorunlar vardı. O arada yine birlikte çalıştık. Politikadan gelen arkadaşlar, gazetecileri hep farklı görürler. Ecevit, bize de biraz farklı muamele ederdi. Örneğin, o dönem Refah Yol Hükümeti'ne bir gensoru veriliyordu. Grup yönetim kurulunda bir tartışma oldu. En sonunda verme kararı aldık. Bunun üzerine Ecevit "Bu gensoruyu gazeteci arkadaşlarımız kaleme alsın,'' dedi. Biz de "Gazeteci arkadaşlar,'' sözünden, herhalde basın bürosunda çalışan işsiz gazeteci arkadaşları kastediyor zannettik. Ama bir süre sonra ikimizi kastettiğini anladık. Beraber hazırladık. Cem yazdı, beraber okuduk. Kalemle ve politikadaki beraberliğimiz devam etti, durdu. İsmail Cem'in kişiliğiyle ilgili çok önemli özellikleri vardı. İnsanın mesleği, düşünce tarzını da üretimini de etkiliyor. Cem, bir yazı adamı olduğu için bütün konuşmalarını, tıpkı bir köşe yazısı gibi oturur, baştan sona kaleme alırdı. Daha sonra notlar alıp konuşmasını öyle yapardı. Mükemmeliyetçi bir yanı vardı. Zaman planlaması konusunda son derece titizdi. Bir kitap yazmaya karar vermişse o kitapla ilgili notları toplar, planlar, bitirmeyle ilgili bir tahmin yapar ve muhakkak belki birkaç hafta farkla bitirirdi. Planlı çalışmasıyla da çok verimli oldu. En azından kitap yazımı bakımından...
'ECEVİT
ÇİZGİSİ TAŞIDI' En önemli özelliklerinden biri nezaketiydi. Yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Bu siyasette fazla rastlanan bir şey değil. Nezaketinde de dürüstlüğünde de Ecevit çizgisi çok barizdi. O yüzden dört dönem gibi uzun bir milletvekilliği ve uzun bir dışişleri bakanlığı olduğu halde kendisiyle ilgili mali konularda en ufak bir dedikodu çıkmadı, çıkarılamadı. İsmail Cem hem Frankofon hem de Anglosakson eğitim almıştı. Anglosaksonluk tarafı daha fazlaydı. Yazdığı bir makalede eğer bir söz kullanacaksa onu mutlaka titiz bir gazeteci gibi araştırırdı. Bir tarihte Shakespeare'in Hamlet piyesini Uğur Mumcu'dan istemişti. Mumcu'da yoktu, bana sordu, ben de verdim. O Hamlet'i alıp söylediği günde teslim etti. İçinden sadece küçük bir pasaj yazmıştı.
'ROMAN YAZMAK İSTEDİ' Kendisine koyduğu hedefler de roman yazmak gibiydi. En büyük hayallerinden biri roman yazmaktı. Bu hayalini gerçekleştiremedi. Anglosaksonların bir sözü vardır: "Gökleri nişanlayan her zaman ağacı nişanlayandan daha yüksekleri vurur!" İsmail Cem'in söze dökmediği hayat felsefesi bu düşüncede gizli. O yüzden hep en yüksek noktalara nişan alarak çalıştı. Gazete çıkartmak, köşe yazarı olmak, TRT Genel Müdürlüğü... TRT Genel Müdürlüğü görevinden alınırken siyasi olarak ancak büyükelçilik görevi verilirse mümkün olabileceğini önermişti. Kabul edilmedi. Belki büyükelçi olamadı, ama Türkiye'nin en uzun süre dışişleri bakanlığı yapan politikacısı oldu. Hedefi başbakanlıktı. Ve genel başkan olmak için de açıkça Erdal İnönü ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti'de mücadeleye girdi, ama kurultayda yeterli oy alamadı. Hedefleri arasında cumhurbaşkanlığı da vardı. Cumhurbaşkanlığı biraz şans biraz da konjonktür işiydi. Cumhurbaşkanlığına 1990'da adaylığı söz konusu oldu. Daha sonra 10. cumhurbaşkanlığı döneminde Ecevit, onun adını telaffuz etti. Göklere nişan alma hedefini siyasette de gösterdi. İnsani hedef sonunda siyasi hedef oluyor. En tepe noktaya hedef alarak yürüdü. Genel başkan olarak Erdal Bey'in önüne geçemedi ama Baykal'ın da Ecevit'in de alternatif rakibi olarak hep kaldı. Bütün insanlar gibi belli zaafları aşma konusunda başarılı olamadı. Eğer son 57. hükümette dışişleri bakanlığında erken seçim kararı dolayısıyla yaşanan kaosta partiden ayrılıp yeni parti kurmasaydı, bugün kesin olarak genel başkandı. Belki de AKP sıkıntısı ülkenin başına sarılmamış olacaktı. Çünkü hükümetin önünde iki yıl vardı, yeni imkânlar çıkabilirdi. Partinin Ecevit'ten sonraki telaffuz edilmemiş ama herkesin aklında ve yüreğinde taşıdığı isimlerin başında geliyordu. Burada sabırsızlık yaptı, planlama yanlışlığı oldu. Parti değiştirenlere fazla iyi gözle bakılmadığı halde bu kategorinin dışında tuttu halkımız onu. Çünkü dürüstlüğü, nezaketi, ölçülü ve üretken kişiliğiyle onun yaptığında bir hikmet aradı. Kendisinin de söylediği gibi; hayatı kişisel bir başarı öyküsüdür.
AHMET TAN
|