Hakikate hizmet...
Gazeteciliği üç cümle ile özetlemek gerekirse; 1. Gerçeğin ortaya çıkmasını, en azından aranmasını sağlamak. ("Doğrular" başka bir şey!) 2. Kamusal bir tartışma alanı oluşturmak. 3. Özellikle, haksızlığa uğrayanlara, adaletsizliklere, ekonomik-siyasi-sosyal güçsüzlükleri dolayısıyla sesleri az çıkanlara duyarlı olmak; ve güçlülere boyun eğmemek.
"Dink suikasti" çerçevesinde, bu memlekette gazetecilik, her şeye rağmen "gerçeğin anlaşılması" için çaba sarf ediyor. Elbette bir yığın dolduruş, manipülasyon, saptırma, sızdırarak yönlendirme mevcut. Elbette "karartma" her daim geçerli. Ama, İstihbarat, Emniyet, Jandarma gibi kurumların "tuhaf" davranışları yanında, "en az güvendiğiniz" kurumlardan olan gazetecilik, hakikatin ortaya çıkabilmesi için "her ihtimali" deşiyor. Yetersiz, bazen yanlı, bazen abartılı bulabilirsiniz ama, şu anda en az güveneceğiniz kurum medya değil! İçindeki her zaman rastlanan tuhaflıklara rağmen. Genelkurmay'ın alacağı ilk tedbir de, bir TV kuruluşunun akreditasyonunu iptal etmek değil. Gazeteciler bir de "örgütlü ortak mesleki hassasiyet" e sahip olabilse ve kamusal kurumları, görev ve makamlar; sanki "özel, babadan kalma, şahsi" imiş gibi kamunun bilgi edinme hakkına kapayanları topluca protesto edebilse. Maalesef! O kafamız ve yüreğimiz olsa, zaten kendimizi aşardık!
...Hakikate ihanet
Üstteki üç maddeli tanım vesilesiyle geçen hafta beni sarsan bir meseleden bahsedeceğim. Bir yazının "Devlet başa..." ilk bölümünden sonra, "...Kuzgun leşe" diye devam eden kısmında, "aşırı iş yükleyen, köle gibi çalıştıran" sistemin hostes kurbanına, oradan başta polis, kimi kamu çalışanının anormal mesailerine, derken de bankacılığa uzanmıştım. "Hedef, prim, bilanço, rakam manyağı yapılan modern köleler" demiştim ki... Müthiş bir yaraya, en azından değdiğimi anladım. Çok üst düzeydekiler hariç, çoğu hakikaten iyi eğitimli ve büyük umutlarla yola çıkmış binlerce "banka çalışanı" kendilerini resmen köle hissediyordu. Yazı elden ele, şubeden şubeye dolaşmıştı. Çalışanların, erkek ve kadın, genellikle genç, için için büyük isyanı vardı; aşırı çalışma saatleri, anormal iş yükü, hedef stresi, işsizlik korkusu, 2001 sendromu, kariyer cenderesi, fazla mesai ücreti gaspı, tüm kibar görünümler ardında kötü muamele gibi!
Ne garipti ki; Aslında banka sektörüyle pek iç içe medya, bu insanların hikayesini asla anlatmıyordu. Onların hakikatine, sorununa, çalışanları köleleştiren, aşırı ezen sistemin eleştirisine kapalıydı. Şimdi azalsa da, birçok medya kuruluşunun bankası olduğu halde (için). Sayfalarca "Ekonomi, Finans" haberleri bulunduğu halde (için). Parası olan, olmayan tüm gazeteciler, bakkaldan çok banka şubelerine aşina olduğu halde.
"Her şeye rağmen gerçeği arayan gazetecilik" dediğim mesleğim; reklam, ilan, itibar, kredi, borç, holding, patron, piyasa ideolojisi vesair nedenlerle, banka sahiplerine, yönetimlerine, gruplarına "kanka" olmuş; ancak kanı emilen çalışanların üstüne basıp geçmişti. Ekonomi-Finans sayfaları banka bültenlerine, reklam metinlerine, hatır haberlerine boğulmuş; Lakin, esas boğulanlardan, çalışanlardan bir can yeleğini dahi esirgemişlerdi. İşte; insanlar biraz da bu yüzden az güveniyordu. Çünkü kendilerini asla bulamıyordu. "Kendilerinden olmayan bir gazetecilik" te kendi hakikatlerini değil, kendilerini ezip geçenleri hükümdar görmekten bitap düşüyorlardı!
|