| |
Kerkük-Kosova
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, "Irak nasıl küçük bir Ortadoğu ise, Kerkük de küçük bir Irak'tır" diyor. Yani, çok etnili, çok kültürlü, çok dilli, çok dinli, çok mezhepli Kerkük'ün, bir gruba, üstelik nüfus kaydırmasıyla çoğunluğu ele geçirmiş bir gruba bırakılamayacağını söylüyor. Doğru. Aynı mantığı batımızdaki bir kriz bölgesine uygularsak, çok rahatlıkla Kosova' nın da çok dilli, çok dinli, çok kültürlü, çok etnili bir "Küçük Balkanlar" olduğunu söyleyebiliriz. Ve buradan sorular eşliğinde bir tespite geçebiliriz: - Siz Kerkük'te nasıl bir çözüm istersiniz? Herhalde kentin Kürt Özerk Yönetimi sınırları içinde yer almasını değil. Herhalde diyoruz, çünkü kamuoyunun çoğunluğu Kerkük'ün Kürt denetimine geçmesine şiddetle karşı. Hükümet de öyle. Hem de böyle bir gelişmeyi "Casus belli", yani "Savaş nedeni" kabul edecek kadar. - Peki, siz Kosova'da nasıl bir çözüm istersiniz? Yine kamuoyunda esen rüzgarlara bakarsak, Kosova'nın Sırbistan'la son bağlarını koparıp bağımsızlığını ilan etmesini savunanlar hayli ağır basıyor. Hükümet de açıkça söyleyememekle birlikte, öyle. Daha üç gün önce Gül, Arnavutluk gezisinde, "Çoğunluğun arzusuna cevap verecek ama azınlığın da haklarını koruyacak bir çözüm"den yana olduğumuzu bildirdi. Zaten Dışişleri'nin internet sitesinde de Türkiye'nin Kosova politikası benzer ifadelerle anlatılıyor. Çok güzel. İyi ama Kerkük gibi Kosova' nın nüfus yapısının da zorla değiştirildiğini biliyor musunuz? Kerkük'te Saddam Hüseyin yönetimi Türkmenler'i ve Kürtler'i kırıp, sürüp, yerlerine Araplar'ı yerleştirdi. Kosova'da ise Osmanlı yönetimi Balkanlar'ı yavaş yavaş yitirmeye başladığı dönemde, 1800'lerin ikinci yarısından itibaren, Sırplar'ı sürüp yerlerine imparatorluğun kaybedilen topraklarındaki Arnavutlar'ı yerleştirdi. İkinci sürgün ya da tehcir ise Yugoslavya'nın parçalanma sürecinde yaşandı.
Kosova'yı vermek kolay mı? Kerkük nasıl Türkmenler' in asla vazgeçemeyecekleri vatan toprağı ise, Kosova da Sırplar' ın ulusal beşiği. Ve bu beşiğin onlar açısından kutsallığı 1389'daki Kosova Savaşı'na kadar uzanıyor. Hem sonra o kadar uzaklara da gitmeye gerek yok; 1974'teki Yugoslavya Anayasası, ardından 1990'daki Sırp Anayasası, Kosova'yı Sırbistan'ın ayrılmaz parçası kabul etti. Ayrıca BM Güvenlik Konseyi'nin 1999'da NATO'nun müdahalesine meşruiyet sağlayan 1244 sayılı kararında da Kosova'nın Sırbistan'a ait olduğu onaylandı. Ama şimdi BM özel temsilcisi, Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari'nin çözüm planı Kosova'ya adı konulmamış bağımsızlık veriyor. Bayrağı, milli marşı, anayasası, güvenlik güçleri olan, uluslararası anlaşmalar yapmaya yetkili bir devlet statüsü öngörüyor. Neden? Nüfus değişikliğiyle Kosova'da Arnavutlar ezici çoğunluk oldukları için. Onlar da Arnavutluk bayrağını ve milli marşını kendi sembolleri kabul edeceklerini söylüyorlar; iyi mi! Alın size bir samimiyet, dürüstlük, tutarlılık testi. Ya da kriterinizin "Nalıncı keseri" mi, "Evrensel hukuk" mu olduğuna kendinizin karar vereceği bir ikilem. Yitirilen Balkanlar'ın ve MusulKerkük'ün travmasıyla örselenmiş toplumsal belleğin bir parçası olan siz; bir kez daha düşünün ve kendinize sorun: Sırplar sadece iyice küçülmüş topraklarının bir parçası olmaktan da öte, Söğüt gibi, Sakarya gibi, Ankara gibi vatanlarının beşiği olan Kosova'nın koparılmasını kabullenmeli mi? Evetse, ikinci soruyu, Kerkük' ün statüsünü de siz sorun, siz yanıtlayın...
|