Şaşı ve şaşkın!
Bir cinayet, katiller, genç yaşta canavara döndürülenler etrafında "Devlet" i de keşfediyoruz. Serbest bırakandan muhbir ilan edene, yakalayınca ele bayrak verip omuz omuza duranlara, cezaevinde katile hürmet gösterenden gurur duyanlara kadar. Kaçıncı keşif elbette!
"Devlet" zaten tanımı, doğası gereği "meşru (ya da zorba) şiddet aracı". Bir de, "devlet görevlileri" nin, hayatın her anında maruz kaldıklarını, çok daha şiddetle başkaları üstünde uygulama mekanı. Vicdanen, fikren, kalben cendere dışına çıkanlar, insanlığı çoktan olgunlaşanlar ile hukuku, adaleti hakikaten önemseyenler istisna; adeta müstesna ama... Herhangi bir devlet görevlisinin "fırsat bulduğunda" tarz ve "muamele" siyle muhatabını ezdi ezecek olduğunu biliyoruz. Tabii, ezilebilecek türden, cinsten, mensubiyetten olanı! Kendisi de, düzen bir yana; kimi amiri tarafından ezilen, hep hırpalanan, sık sık horlanan olduğu halde. Özellikle "güvenlik" görevindekiler; üniforma, yetki, silah gibi araçları kendilerinin (kendilerinin olan devletin) "doğal" şiddet, nefret, hınç organları sayıyor. Evet; bunları "olağan" sayıyorlar. Üstlerinden maruz kaldıkları açık veya örtülü, bilfiil yahut manevi şiddeti, kamu görevinin her basamağında, emir, buyruk, talimat, aşağılama, maymuna çevirme gibi kişiliklerini, haysiyetlerini, insanlıklarını enkaza çeviren ameliyeyi, altlarına yahut "karşıtları" na misliyle yöneltebiliyorlar.
Doğru; "karşıt" gerekiyor. Bir kısmı, aşağı ve aşağılık gördükleri zanlılar, "suçlular" ile bizatihi altlarında çalışanlar elbette. Bazen kendi kökenlerinden olanlar, bazen daha da altta gördükleri. Bir kısmı ise, "ideolojik" nefreti hak edenler. "İdeolojik nefret" cephanesini ise, insanların doğal kimlikleri, yani milliyet, din, etnisite ile devlet, millet, rejim, dünya, tarih üstüne hamasi bilgiler, şablonlar, ezberler, gururlar, düşmanlıklar oluşturuyor. "İdeolojik nefret" duyulmayanlar; ister siyasi katil olsun, ister yeraltı delikanlısı, "bizden biri" ya, "saygı" görüyor. Bu ayrımların hukukla, hukuk devletiyle, cumhuriyetle, demokrasiyle, adaletle, devletin bekasıyla, "görev ve salahiyet" le zerre ilgisi yok!
Fakat şununla da ilgisi var: Ezilen, horlanan, aşağılanan, dışlanan, bilinen başarı ihtimallerine uzak düşen, maddimanevi şiddet gören, korkutulan, endişe içinde yaşayan, geçinmek için çırpınan, haksızlığa uğrayan, haksızlığa uğramışlık hissiyle kavrulan, her bakımdan hep tehdit altında kalan, etrafında kalleşlik gören, sürekli boyun eğdirilen, itaate zorlanan, itirazı cezalandırılan, kişilikleri dumura uğratılan, üniformamemuriyet gibi gurur kaynakları esasında hüsranla dolup taşan, oradan oraya sürüklenen, hep ölüme yakın tutulduğunu düşünen, kendisi gibi olup yırtanlara öykünen, çalışma hayatının her yanı mutsuzlukla, umutsuzlukla sıvanan insanlar; Hakiki sorunlarını, hakiki çözümleri, hakiki dostlarını, hakiki benzerlerini, hakiki insanlıklarını, hakiki akıl, fikir ve vicdan yürütme imkanlarını, kendilerini ezen ve aşağılayanlara söylenebilecek sözleri, cumhuriyet ve demokrasi ile hukukun hakiki adalet, eşitlik, haysiyet vaatlerini, bunları çiğneyen imtiyaz sistemini asla düşünmemeli! Asla bulmamalı, asla buluşmamalılar. Köle de kendini efendi sanmalı ya. "İdeolojik nefret" ile hamasete kapılmaları, bunu bellemeleri, buna iteklenmeleri biraz o yüzden. Esas neye itiraz edeceklerini, esas nelerin değişmesini talep edeceklerini, esas hangi boyun eğişlerini düzelteceklerini bilemeden, bulamadan; başka "delik ayakkabılı" insanlara, "ezelden ve ebediyen", kafadan nefretle doluyorlar!
Not: Prof. İsmet Giritli' yi kaybettik. İyi bir hocayı, babadan ve babacan bir dostu. Yakınlarına, sevenlerine başsağlığı dilerim.
|