|
|
Seni seviyorum deme yolları (5)
Adam, dar sokaktaki evin etrafında turunu tamamlarken neye benzediğini düşünüyordu. Çok uzun zaman önce bir yerlerde, köpekbalıklarının saldırmadan önce avlarının etrafında daireler çizdiklerini okumuştu. Adam, kendi benzetmesine hem kızdı hem de güldü... Sonra birden aklına o uzak ülke, o kutsal mekan geldi... "Çizdiğim daireler olsa olsa bir inanmışın Kabe etrafındaki turuna benzetilebilir" diye düşündü. Sonra bu benzetmeye de karşı çıktı. Onun turunda ne sığınmışlık vardı ne teslimiyet ne de tövbe... "Belki o kapıdan son bir kez daha geçmeliyim" diye düşündü. Aslında bunu düşünürken yola girmişti bile... Yokuşu tırmanırken bu turların neye benzediğini buldu. Süleyman Çelebi, 'Mevlit'te ateşe doğru uçup da kül olan pervane böceklerinden bahsetmişti. Bulduğu tanımlamadan memnun evin önüne vardı. Bu kez kapının önünden iyice yavaşlayarak geçti. Kadının arabasının arkasının çok açıkta olduğunu fark etti birden. Vücudunu birden ateş bastı 'yanlışlıkla bir çarparsam suçüstü yakalanmış olurum' diye düşündü. Giderken aklı hâlâ arabadaydı. Adam için o bir araba değil, bir sürpriz aracıydı. Kadın hiç ummadığı zamanlarda arabanın sileceğine iliştirilmiş bir gül bulurdu. O zamanlar çok mutlu oldukları günlerdi; tek bir gül bir sürü cümlenin görevini yapıyordu. Hoş, o zamanlarda kadının kapısının önünden böyle bir gölge gibi geçmesi de gerekmiyordu. Şehirde olduğu her gece, saat kaç olursa olsun, hep o kapının önünden geçiyor ve mutlaka iki kez kornaya basıyordu. Kadın her gece o korna sesini duyacağını biliyor ama her seferinde de mutlu oluyordu. "Bu gece de korna çalmalı mıydım?" diye düşündü adam. "Sonra çalsam da fark etmezdi zaten" diyerek kendini teselli etti. O gece evliliğe ilk adımı atan bir kadın, dışarıdan gelen ve iki yıldır duymadığı bir korna sesini umursamazdı ki... Yanlış okuduğunu umarak eli telefonuna uzandı. Gece vakti gelen mesaj sadece üç kelimeydi: "Bu gece nişanlanıyor..." İki yıl sonra onu bu kapının önüne getiren neden; kadına değil, eski bir alışkanlığa vedaydı. Dönerken gözünden yaş değil Murathan Mungan'dan bir mısra akıyordu: "Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza..." Hülya Avşar'ın 'anıra anıra ağladığını' anlattığı geceden sonra ona inanmam gerektiğini anlatan bir elektronik postadan çıkan öyküde bunlar vardı. Diliyle bir miktar oynadım ama hikayenin özüne sadık kaldım. Başka söze de gerek yok sanırım...
|