|
|
Kafası karışık bir kalem
Tuğba Özay, Pirelli Takvimi'ne girebilmek için kolları sıvamış. Ünlü mankenin İsrail'deki ajansı, daha önce hazırlanan 'Best Of Tuğba Özay' kataloğunu Pirelli'ye yollamış. Eleştirilmesi ya da dalga geçilmesi mümkün bir haber bu... Üstelik magazine ve magazin aktörlerine düşman gözükmeyi seven bir ülkede böyle bir eleştiri prim de yapar. Yoksa Tuğba Özay'ın ajansı neden İsrail'de diye komplo teorileri mi kurmalıyım? Yapsam fena olmaz, millet komplo teorisi okumaya bayılır. Ne komik, tüm bu seçeneklere rağmen içimden gelen tek şey; Tuğba Özay'ı alkışlamak. Ben hayallerinin peşini bırakmayan insanlara saygı duyarım.
* Aslında içimden gelen; markette yan yana satılan, evlerimizde hep yan yana duran patates ile soğan arasındaki ihanet dolu aşk ilişkisinden söz etmek... Yıllar önce bir kitapta okumuştum. Güney Amerikalı patates, gönlünü bizim- Akdenizli soğana kaptırmış. Hepiniz bilirsiniz, patatese salatada da, yemeklerde de tat veren şey soğandır. Patates soğansız yapamaz ama 'hoppa soğan' patates olmasa da, her yemeğe tat katabilir. Rivayet o ki; patatesin kendini kızgın yağlara atma sebebi, bu bitmek bilmeyen ihanet zinciriymiş. Trajikomik bir hikaye bu, demek en güzel tat için patatesin intiharı gerekiyormuş.
* Hülya Avşar'ın 'anıra anıra ağlaması' da iyi bir yazı konusu... Arabada, tek başına, bir şarkıya dalıp gitmek, şarkı sözleriyle hayatının kesiştiği noktaları tekrar tekrar dinlemek ve ağlamak... Kamera karşısında ya da yanında birileri varken ağlamakla, tek başına ağlamak arasında en azından samimiyet farkı vardır. Anıra anıra ağlamak bir isyan, sessizce ağlamaksa bir kabulleniş midir? 'Tavuk mu yumurtadan, yoksa yumurta mı tavuktan çıkar?' sorusu kadar cevapsız bir soru bu...
* İyisi mi Aysun Kayacı'nın 'sanat uğruna' soyunma meselesine dalayım ben... Ya da Orhan Veli'nin bir şiirinden uyarlama yapayım: "Neler yapmadık ki şu sanat için Kimimiz soyunduk kimimiz sadece hissettik ve üfledik." Fusion topluluğu, Steps Ahead'ın efsane ismi, tenor saksafonun unutulmaz tonu, Michael Brecker'ın ölümü kaç kişinin umrunda acaba?
* Şirin Sever aşağıda yazı bekliyor, acaba ne yazsam? Bir yılda neredeyse nüfusumuz kadar turist ağırlayan Fransa'nın tanıtım bütçesinin Türkiye'den fazla olduğunu mu yazmalı? Bu fazla ciddi bir konu olur. Belarus'ta nüfus düşüş oranı o kadar fazlaymış ki, artık evli erkekler askere alınmayacaklarmış. Yani 'vatani görevlerini' evde nüfus artışı çalışmalarıyla geçireceklermiş. Bu da fazla müstehcen bir konu... Bu zaman bugün niye çok hızlı geçiyor, bilen var mı?
* Dün bir meslektaşı toprağa verdik... Kalp krizi geçirerek ölse yaldızlı sözler, bu kitlesel eylem olmayacaktı. Bizim için ölümden çok, nasıl öldüğü önemliymiş meğerse... Oysa Hrant için fark eden bir şey yok...
* Hayat hep bir tekrar sanki. Bugün 24 Ocak... 14 yıl önce Uğur Mumcu, 6 yıl önce de Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan öldürülmüştü. Benim değil ama kalemimin kafası zurna gibi... Kusura kalmayın...
|