İzmir Fuarı 75, Mehmet 52 yaşında
Trabzon'da geçen çocukluk yıllarımda Doğu Karadeniz Fuarı'nın açılmasını sabırsızlıkla beklerdim. Yaz gecelerinin unutulmaz anıları fuar alanında ailece yaptığımız gezintiler olmuştur. Pedallı arabanın içinde fuar fotoğrafçısına poz vermek, sihirbazın çadırına girmek, atlıkarıncaya binmek ve eve dönüş yolunda dondurma almak hayatımı zenginleştiren hissi senetlerdir. O yıllarda Türkiye'deki fuarları kibrit kutularından öğrenirdik. Kibrit kutularının üstündeki fuar resimlerini biriktirmeyen çocuk yok gibiydi. En büyük fuarın İzmir'de olduğunu biliyorduk. Bu yüzden, İzmir fuarlı kibrit kutusu en değerli olanıydı! Taner dayımın, Müzeyyen halamın büyük kızına âşık olduğunu hepimiz biliyorduk. İlkokul öğretmeni Sevil ablam dayımla evlenince, balayı için İzmir Fuarı'na gitmişlerdi. Geri döndüklerinde biz çocuklar, balayı fotoğraflarından yapılan albümde iki sevgilinin mutluluklarından çok İzmir Fuarı'na bakıyorduk. Kızım Ilgın'ın elini tutarak kapısından içeri girdim, bu yıl 75 yaşına giren İzmir Fuarı'nın. 12 yaşındaki kızıma baktım; yüzünde farklı bir hayranlık ya da heyecan yoktu! Oysa ben... O yaşta ben gelseydim İzmir Fuarı'na, herhalde ayaklarım birbirine dolanır, babamı oradan oraya çekiştirirdim. Fuarın 75 yılını anlatan mükemmel bir sergi düzenlendi bu yıl. Serginin danışmanlığını ve metin yazarlığını Türk koleksiyonculuğunun önde gelen, saygın isimlerinden Aybala Yentürk üstlenmiş. Hem bir müzede, hem de bir kitabın sayfaları arasında gezinir gibi dolaştım sergiyi. Son yıllarda hiçbir sergi çalışması beni bu kadar çok etkilememişti. Neler öğrenmedim ki, bir saat içinde! Örneğin, bir dönemin en çok okunan hafiye kahramanlarından Orhan Çakıroğlu'nun fuarda geçen bir serüveni varmış. Çakıroğlu İzmir Fuarı'nda adlı kitabın ilk sayfasından bir bölüm okuyalım: "Bu büyük ve haşmetli sergiyi görmek için yurdun içinden ve dışından gelen on binlerce insan güzel İzmir'i doldurmuş bulunuyordu. Bütün oteller hınca hınçtı." Kahramanı hafiyenin Prenses Zehra Nusrati'nin çalınan mücevherlerinin peşinde olduğu romanda bile, 70 yıl öncesinin İzmir fuarının haşmeti gözler önüne seriliyor. 'İzmir Fuarı'nın Dünü, Bugünü ve Yarını' adlı sergi, geçen yüzyılın bir belgeseli niteliğinde. İkinci Dünya Savaşı'nın en kanlı çatışmalarının yaşandığı 1943 yılında, birbirine bombalar yağdıran İngiltere ve Almanya'nın o yıl fuara katılan sekiz ülke arasında olduğunu biliyor muydunuz? 1950 yılında 'Marshall Planı Pavyonu' açılıyor fuarda! Aynı yıl fuar alanındaki açık hava tiyatrosu 10.960 lira hasılat yaparken, yavru fil Mohini 40 bin lira hasılat topluyordu, tek başına! 1956 yılının fuarına 'Robot Adam Sabor' vurur damgasını. Robot adam tanıtım ilanlarında şöyle sunulur: "Yürüyen, sigara içen, dans eden, çalgı çalan, aşık olan, her dilde konuşan harika makine adamı görünüz." Yuri Gagarin, yıldızlar arasından olmasa da, SSCB pavyonunun giriş kapısında, yükseğe asılan dev fotoğrafıyla selamlar fuara gelenleri, 1961 yılında... Rusya ve Amerika'nın dünyaya yukardan, çok yukardan bakmak için yarıştığı o yıl, bizim fuara kattığımız yüksek bakış Ankara'dan getirilen Nazlı ve Osman adlı iki zürafa olur! Neil Amstrong'un bir insanın ayak izini ilk kez Ay'a armağan ettiği 1969'da ise, ABD pavyonunu ziyaret edenler Apollo 11'in resimleriyle karşılaşırlar! Yarın fuarın son günü... Ben, bu harika sergi kaçmaz, diyor ve son sözü "Kültürpark"a kurulan fuarla ilgili 1954 yılında çıkan bir gazete haberine bırakıyorum: "Kocasıyla İzmir'e gelen ve fuarı gezmeye giden Safinaz Çakır isminde bir kadın, fuarda bir erkek çocuk dünyaya getirmiştir. Çocuğa Mehmet Kültür ismi verilmiştir."
|