|
|
Masalcı geldi hanıııııııım
Çocukluğunda masal karşılığı öküz güden, harman döven Cemalettin Kavaklıgil yıllardır köy köy geziyor, masal derliyor. Heybesine doldurduğu sabunlar karşılığında Anadolu'nun dört bir tarafından masallar toplayan Kavaklıgil'in kitaplarının sayısı 60'ı buldu.
"Seke seke düştüm yola/ Köyünüzde verdim mola/ Masal derlerim masal/ Bir masala bir kalıp sabun/ Var mı masal anlatacak?" Bir varmış bir yokmuş, takvimler 1938'i gösterdiğinde Samsun'un Kavak ilçesinin Tabaklı köyünde bir çocuk dünyaya gelmiş. Adını Cemalettin koymuşlar, eğitmen babasının okula dönüştürdüğü samanlıkta tanışmış harflerle. İlk üç sene köyde okuduktan sonra, ayağında çarıkla her gün saatlerce yol yürüyerek ilçede bitirmiş ilkokulu, sonra ver elini Akpınar Köy Enstitüsü. Kendini bildiğinden beri masala âşık Cemalettin Kavaklıgil: "Köyde bana masal anlatan dedelerin-ninelerin öküzlerini güderdim, harmanda düvenlerini sürerdim, çobanlıklarımız masalla geçerdi. Köy enstitüsünde ise bir tutku halini aldı, çünkü orada Orta Karadeniz'in her bölgesinden insanlar vardı, hiç duymadığım masallar anlatılıyordu." Onun bu tutkusunu bilen arkadaşları özellikle güzel yemekler çıktığında, bir öğün karşılığında masal anlatırlarmış. Enstitüde olduğu yıllar boyunca ne tas kebap yiyebilmiş bu yüzden, ne de boğazından lokma tatlısı geçmiş. Sınavlarda bile yazılı kâğıdına masal yazar hale gelmiş. Tarım sınavında nasılsa hoca ilk soruyu okuyup gerisine bakmıyor diye döşendiği masalı hâlâ gülümseyerek anlatıyor. Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları'na dönüştürülünce 1957'de Akpınar Öğretmen Okulu'ndan yedinci senesinde mezun olur.
ÖLÜMDEN
DÖNDÜ O zamana kadar sadece masal dinler, zaman zaman da masal defterine kaydeder Cemalettin Kavaklıgil, ancak yayımlamak aklından geçmez. İlk tayin olduğu Sarımsak köyünün adı, onun soğan-sarımsak fobisi yüzünden Sarmaşık köyüne dönüştürülünce başöğretmenliği de başlar. Bir yandan öğrencileri, bir yandan merak ettiği masallar: "Köye üç saat uzaklıkta Boyabat sınırında Tilkilik diye bir köy vardı. Dedim ki bu köyün adı Tilkilik, burada çok güzel tilki masalları vardır, gideyim şu masalları bir derleyeyim. Mevsim kış, bir saat yürüdükten sonra hava öyle bir bozdu ki, ben yolumu şaşırdım, kurt ulumaları yükselmeye başladı, ayağımdan ayakkabılar uçtu gitti. Bir süre sonra avcılar beni buldu, köylerine götürdüler, kıldan keçeye sarıp, toz biber şerbeti içirerek hayata döndürmüşler." Ama muradına da ermiş, ilk tilki masalını avcılardan dinlemiş. Yine bir köy yolunda yaşadığı tehlikeyi bacaklarındaki dikiş izlerini göstererek şöyle anlatıyor: "Ansızıncı köpekler vardır, çaktırmadan gelirler ve dalarlar. Tam köye gireceğim sırada köpeğin biri bacağıma daldı, dişlerini kemiklerime kadar geçirdi, o gün de ölümden zor kurtulmuştum."
KÖY MEYDANINDA... 1960'larda köy yollarına düştüğünde, ülkenin kıtlığın pençesinde olduğunu anlatıyor: "Köyler öyle yoksuldu ki, sabun almaya bile para bulunmazdı, kil suyuylakül suyuyla yıkanılırdı. Anam başımdaki bitleri kırmak için kül suyu kullanırdı, sabunla ilk kez köy enstitüsünde tanıştım. Bizi hamama götürmüşlerdi, bir baktım bir musluktan sıcak, bir musluktan da soğuk su akıyor, önümüzde beyaz bir şey koydular, sabunmuş, sürüyorsun, köpürüyor ve mis gibi kokuyor." İşte sabunun değerini bildiği için köy yollarında omzuna bir heybe alır, testereyle ikiye böldüğü sabunları heybenin gözlerine doldururmuş. Köyün meydanına vardığında da başlarmış bağırmaya: "Seke seke düştüm yola, köyünüzde verdim yola, masal derlerim masal, bir masala bir kalıp sabun, var mı masal anlatacak? Hay dedim hey dedim, masalcı Kavaklıgil geldi dedim, bir masala kalıp kalıp sabun, gül kokulu lavanta kokulu sabun. Hay dedeler hey dedeler, eli öpülesi masal ustaları, masaldır çağrımın adı, anlatmakla dinlemekle çıkar tadı, kim masal bilir de anlatmazsa, yesin onu Arap dadı." Sesine en çok çocuklar ve yaşlılar gelirmiş. O yıllarda masal bilenlerin çok olduğunu anlatıyor, ancak masal ustalarının artık göçüp gittiğini, şimdi gittiği köylerde ancak bir-iki masal bilenle karşılaştığını söylüyor. Yakın zamanda gittiği Çırakman köyünde gençlerin masal karşılığı sabun vermesini yadırgadıklarını ama köyün yaşlılarından Süleyman Güngör'ün araya şöyle girdiğini anlatıyor. Süleyman amca gençlere dönüp, "Sabun bizim kültürümüzde vardır, açın kardeşlerinizin, yengelerinizin çeyiz sandıklarını hepsinde bir sabun görürsünüz. Şimdi yerde sarı sarı parlayan bir altın, bir de kalıp sabun görsem, eğilir sabunu alırım," demiş. Ama köylere gittiği zaman sadece sabun armağan etmekle yetinmemiş Kavaklıgil, kitapları yayımlandıkça masal anlatanlarla paylaşmış, bir de heybesine Sümerbank ayakkabıları doldurmuş çoğu kez. Kendi ayakkabısı delik olduğu halde, onların ayaklarının çarık yerine sağlam ayakkabı görmesini istemiş. Cemalettin Kavaklıgil, masal derlemek için düştüğü yollarda Orta Anadolu'nun neredeyse bütün kasabalarını ve köylerini gezmiş. Üstelik Anadolu'nun renkleri olan Çerkezlerin, Gürcülerin, Lazların masalları arasındaki farkları merak ederek. Derlediği masal sayısının 400'ü aştığını anlatıyor. En son geçen sene gitmiş köylere, ancak üç-beş köyde masal ustalarıyla karşılaşmış, bunu da televizyonun yaygın etkisine bağlıyor ve "Millet Şaban filmlerinin bağımlısı olmuş," diye yorumluyor. O kadar çok masal dinlemiş ki, dinlediği hiçbir masalı unutmamış, masala karşı belleğinin çok kuvvetli olduğunu belirtiyor, ancak yine de dinlediği masalları "kendi ocağında pişirdiğini" söylüyor. Kavaklıgil, köy yollarına çevirdiği rotasını ömrünün sonuna kadar değiştirmemekte kararlı.
MÜJGÂN HALİS
|