| |
|
|
Geniş oynamak
Yıllar önce "Kırmızı çizgiler pembeleşirken" diye yazmıştım. Türkiye, büyük bir dış politika hatası olarak kendine "kırmızı çizgiler" belirlemiş ve kırmızı çizgilerin ihlalini "casus belli" yani "savaş nedeni" olarak açıklamıştı. Değişen bölge ve dünya koşullarıyla birlikte bizim kırmızı çizgilerden büyük bölümü ihlal edilmiş ancak Türkiye, politikasında bir yenilik yapmamıştı. Kırmızı çizgilerin üzeri ayak izleri doluydu. Son derece dinamik koşulların hüküm sürdüğü bölgede statik kırmızı çizgiler anlamsızlaşmıştı. Şimdi yine yanı başımızda, en çok "kırmızı çizgimizin" olduğu Güneydoğumuzda yeni gelişmeler oluyor. 90'ların ortasından beri "fiilen" varolan Kürdistan, "hukuken" varolmaya doğru ilerliyor. Irak bölünmeye adım adım yaklaşıyor. Irak'ın zenginliği adil olmayan bir paylaşımın eşiğinde. Türkiye'nin yıllarca ihmal edip, son 15-20 yılda varlığını hatırladığı Irak'taki Türkmen varlığı tehlikede. Kerkük ciddi bir mesele halinde. Türkiye ise "politika üretmek" yerine, eski alışkanlıkla yüksek sesle "rahatsızlık bildiriyor!" Eeee... Sonrası? Sonrası yok. Çünkü Türkiye "geniş oynamayı" bilmiyor. Son olarak 1919'dan, 1938'e kadar "geniş oynayan" bir kafaya sahip olmuş. Riskler alan, koşulları değerlendiren ve günün şartlarına uygun bir devlet kuran Mustafa Kemal Atatürk sayesinde. Sonrasında müthiş bir özgüven kaybı. İstiklal Marşı'nın ilk kelimesine rağmen "korkan", çevresine "seyirci kalan" bir anlayış. Bugün Türkiye'nin etrafındaki gelişmeler seyirci kalınacak gelişmeler değil. Tam aksine aktif olarak içinde yer alınması gereken olaylar. 1923 için ideal olan pozisyon, 2007 veya 2020 için ideal olmayabilir. Bunu değerlendirecek ve "cesur kararlar" alacak bir Türkiye'ye ihtiyaç var. Korkmadan!
|