| |
|
|
Celal Doğan'dan bir yemin hikâyesi
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde... Fi tarihinde, Orta Asya'daki kavimlerin birinde şöyle bir "örf, adet, gelenek, görenek" varmış: At veya inek çalmayan "erkekliğe geçti sayılmazmış." Ve ona kız verilmezmiş.
Gencin biri bir kızı sevmiş, anlaşmışlar. Genç önce bir at ya da inek çalacak ki, kızı ailesinden isteyebilsin. Gitmiş, bir köyden inek çalmış. Getirmiş, ahıra bağlamış.
İneği çalınan köylü başlamış aramaya. Köyde "iyi iz süren" bir adam varmış. Onunla birlikte "iz sürmeye" başlamışlar. Ve ineği çalan gencin köyüne doğru yola koyulmuşlar.
Genç bakmış ki ineğin sahibi geliyor. Hemen ağırın arka duvarına bir delik açmış. İneği oradan çıkarıp, başka yere götürmüş. Ahırın kapısını da kilitlemiş.
İz süren adam, ahırın kapısına gelmiş ve ineğin sahibine dönmüş: - İnek bu ahırda. Ahırın sahibi olan gence "aç kapının kilidini" demişler. Kilit açılmış. İçeride inek yok. İz süren adam "inek burada" diye ısrar ediyormuş, ineği çalan genç de "gördünüz işte, burada yok" diye tekrarlayıp duruyormuş.
İneğin sahibi "son çare" olarak demiş ki: - Bu iş yemine kaldı... Ey genç adam, benim ineğimi çalmadığına yemin et. Genç hemen ana babasına, konu komşusuna, sevdiği kıza seslenmiş: - İş yemine kaldıysa gerisi kolay... Düğün dernek kurulsun, sazlar çalınsın... Yemin sorun değil.
|