|
|
Musul ve macera
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile cumartesi günü bir vesileyle bir araya gelme şansım oldu. Konu elbette Irak'taki gelişmelere geldi. Ankara'nın Irak'taki gelişmeleri yakından izlediği ortada ama ülkeyi sonu belirsiz bir maceraya sokma hevesi kesinlikle yok. Söylenen şu, "Türkiye'yi yok sayarak hareket etmeye kalkarlarsa, varlığımızı hatırlatırız." Aslında Baker Raporu'ndan başlayıp Bush ve Rice'ın açıklamalarıyla devam eden süreçte Türkiye'ye yeni dönemde verilen önemin altı her fırsatta çizildi. Evet, Türkiye Kuzey Irak'ta bir girişimde bulunursa ABD ile karşı karşıya kalabilir ve bunun sonuçları ciddi sıkıntıya yol açabilir. Ancak, böyle bir gelişme Irak politikası hüsrana uğramış Amerika açısından üstesinden gelemeyeceği bir yenilgi olabilir. Onun için önümüzdeki dönemde Ankara'nın sözüne daha fazla kulak verileceği söylenebilir. Barzani'ye gelince, onun söylemi iç politikaya yönelik olarak algılanıyor ve kendi ayakları üzerinde iktidarda kalma sıkıntısı olabileceğinin altı çiziliyor. Ankara, Kuzey Irak konusunu sürekli takipte tutuyor anlaşılan. Ancak, Irak politikasını sadece bağımsız Kürt devletine bağlamak ne kadar doğru? Dr. İhsan Şerif Kaymaz'ın Otopsi Yayınları'ndan çıkan "Musul Sorunu" isimli kitabına göre, aslında sorunun temeli bu. Kaynar, kitabında şu kritik değerlendirmeyi yapıyor: "Anadolu'da yaşayan Kürtlerin büyük çoğunluğu, Kurtuluş Savaşı boyunca Ulusal Hareket'i desteklemişlerdi. Ancak, İslam birliği ve Ermeni tehlikesi gibi özel olarak seçilmiş etkili sloganlar sayesinde sağlanan bu destek, ne sorunsuz, ne de koşulsuzdu. Sorunluydu; çünkü savaşın en kritik aşamasını oluşturan ve Yunanlıların topyekun saldırıya geçerek Sakarya Nehri'ne dek geldikleri bir anda patlayan Koçgiri ayaklanması, ulusal güçleri zor bir durumda bırakmıştı. Koşulluydu; çünkü Kurtuluş Savaşı boyunca, Kürtlerin özerklik anlamına gelen istek ve beklentileri hiç eksik olmamıştı. 1922 Şubat'ında bu amaçla B.M.M'ne verilen önerge, bu istek ve beklentilerin nerelere varabileceğini göstermekteydi. Mustafa Kemal Paşa, genel durumun son derece ağır olduğu bir ortamda, alttan alan bir yaklaşım sergilemek zorunda kalmıştı. Bu koşullar altında, yarım milyonluk yeni bir Kürt kitlesini ülke sınırları içine dahil etmek doğru olur muydu?" Musul Vilayeti'nin alınmama kararının altında bu değerlendirmenin yattığını vurgulayan Kaynar, o dönemde genç Türkiye için her koşul altında kabul edilemeyecek iki koşulu ise şöyle sıralıyor: 1) Musul bölge dışı emperyalist güçlerin denetimi altına girmemeliydi. 2) Vilayette bağımsız bir Kürt oluşumu ortaya çıkmamalıydı. 80 yılda durum çok değişmemiş sanki.
|