Yalancı mum
Palavra; "yalancının mumu" yatsıya kadar filan yanmıyor. Yani yatsıda da sönmüyor. Kandili şerbetli bunların. Sönmüyor. Siz eğer bir gün akıl edip; Siz eğer bir gün akın edip söndürmezseniz, sönmüyor. O üflemeleriniz var ya, o üflemeleriniz; Halihazırda körüktür, körük.
Aybaşı, yılbaşı itibariyle yanı başımızdaki Romanya ile Bulgaristan'ın "AB üyesi" olmaları, hem oralarda, hem buralarda bir rezalettir. "Yalancıların mumları"nın utanmadan ve sönmeden alev alev yandığının işaret fişeğidir. Burada yani memlekette; "AB'nin adaletten ibaret olduğunu" zannedenler için de rezalettir; "AB'nin ihanetten ibaret olduğunu" bağıranlar için de rezalettir. Orada ise; Romenlerin, Bulgarların bir günahı yok; AB'yi sözde "standartlar, kriterler diyarı" diye sunanlar ve öyle dayatanlar için de rezalettir. Ama rezaletin faturasını hep halklar, hep altta kalanlar, hep canı çıkanlar ve çıkarılanlar öder ki, yönetenler, seçkinlerdir esas tıkınanı, tıkayanı.
Romanya ile Bulgaristan'ın, o bayağı diktatörlüklerden sıyrılıp iyi kötü birer demokrasi halinde, etnik azınlıklarını da iyi kötü gözeten bir durumda, kralı dahi demokrasiye entegre edebilmiş bir surette, Batı'ya göre yoksul (ama iyi kötü eğitimli) halklarının geleceği için şeylerini kıpırdatmalarına şapka çıkarabilirsiniz. İsterseniz onları sığınmacı, yanaşma diye niteleyip kendinizi rahatlatın; öyle olmadıklarını ve öyle kalmayacaklarını izleyeceğiz. Ancak; yarım asırdır Türkiye'yi (Türkiye ile birlikte) oyalayarak kriter üstüne kriter, tarih üstüne tarih, şart üstüne şartla duvara toslatanların "demokrasi ve adalet" anlayışları da artık apaçık rezalettir. İnanın; onca yoksulluğuna ve demokrasi kültüründen bihaber, kırılan kitleler için en fazla "vah vah" diyebilen siyasileri ile askeri ve sivil bürokratlarına, ikiyüzlü burjuvalarına rağmen; Türkiye, Romanya ile Bulgaristan'a fark atardı. İkisi de kenara çekilip nazikçe "Önce siz buyurun!" derdi. Yarım yamalak da olsa demokrasi geleneğiyle de, kesif yoksulluk ile yaygın eğitimsizliğe karşın, iyi yetişmiş insan gücüyle de, şu sık sık çarçur edilen, çalınan, eve götürülen, cebe atılan sermayesiyle ve şimdi eritilen sanayisiyle de, Türkiye fark atardı. Ama fark yedi!
Kimileri; halkı geçici görevleriyle yönetmek değil, af buyrun kendi tabirleriyle babasından miras "sürü"kleyebilmek için, milli, ulusalcı, dini ve nabza göre demokrat kılıklarla ortaya saçıldı. Bin türlü yalan söylendi. Hâlâ, Başbakan çıkıp "Artık Irak, AB'den önemlidir" diyor. İyi, o zaman "Irak'a girelim"! Milli, ulusalcı, dini, demokrat tüm hassasiyetlerimizle, "koalisyonuna ortak", işgallerine, suikastlarına, katliamlarına, idamlarına kurban olduğumuz ABD'nin şeyine yapışalım.
Neyse, elalem kutluyor. Biz de, (bayram bir yana) kutlayacak bir şey varmış gibi, havaya kurşun, birbirimizi vuruyoruz. Başa akıl, yüreğe vicdan, ciğere nefes gerek. Mumun kendisi tepeden tırnağa yalancı!
|