|
|
Gerçekten 'Mutlu Aşk Yoktur'
Şehirde bayram sabahı sessizliği var. Ne trafik ne de işe yetişme telaşı... Yollar bomboş, Vaniköy'de denizin dibine kurulu olan çay bahçesi de... Hatta İstanbul Boğazı da boş sayılır. Son 10 dakikadır önümden sadece bir kuru yük gemisi geçti. Dalgalar bile tembel bir sabah yaşıyor olmalı, aksi takdirde çoktan bulunduğum kıyıyı dövmüş olurlardı. Her şey sakin ve tembel ama ben burnumdan soluyorum. Sebebi önümdeki dergi. Daha doğrusu dergide ünlü Fransız şair Aragon ve eşi Elsa'nın fotoğrafının bulunduğu sayfa. Aragon ve Elsa... Adlarını ve hikâyelerini aşkı savunmak için kaç defa kullanmıştım. Bilmeyenlere, 'Mutlu Aşk Yoktur' mısrasını yazdıran gücün, Naziler'in Paris'i işgali olduğunu anlatırken; nasıl da dalga geçmiştim. Hikâyenin sonunu bilmeden yorum yapmak meğer ne büyük bir hataymış. Lafı eveleyip, gevelemenin faydası yok, iyisi mi bir satırda yazalım bitsin. Aslında Aragon ve Elsa da mutlu aşkı temsil etmiyorlarmış. Bunu anlamak için de sadece birlikte oldukları zamana değil, sonrasına da bakmak gerekiyormuş. Aragon, eşi Elsa öldükten sonra çekmecelerini boşaltırken bir liste bulmuş. Listede Elsa'ya aşık olan erkeklerin adları yazıyormuş. Aragon o listeyi bulduğu andan itibaren Elsa'nın kendisini aldattığına inanarak yaşamış ve öyle de ölmüş. "Bunda ne var? Listede Elsa'nın birlikte olduğu değil kendisine aşık olan adamların adları yazıyormuş" diye düşünebilirsiniz. Böyle bir mantık yürütmek benim için de çok rahatlatıcı olur ama belli ki kazın ayağı öyle değil. Eğer şiirlerde yazdığı ya da dostlarının tanık olduğu kadar mutlu bir aşk yaşamış olsalardı; Aragon o listeyi bulduğunda yıkılmaz, aksine güler geçerdi. Alkım Yayınları'nın çıkardığı dergideki bu öykü sadece bu şüphe üzerine bina edilmiş olsaydı açık bir kapı bırakmak mümkün olabilirdi. Oysa sonlara doğru Aragon için şöyle bir cümle daha kurulmuş: "...Geride bıraktığı gençliğini, genç erkeklerde aramaya başladığı söyleniyordu." Aşk sadece birlikteyken değil, tek başına da yaşanan bir duygu diye öğrenmiştik. Bir yerde bir yanlışlık olmalı yoksa yukarıdaki cümle yazılamazdı. Yoksa Aragon-Elsa denklemini karışık hale getiren şey, öykünün sonunda değil başında yaşanan mıydı? Yani Venedik'te bir caz piyanisti için onu terk eden Nancy için intihara kalkan birinin bir ay sonra bir başka kadını ölesiye sevebilmesi ne kadar mümkün olabilir acaba? Bir şair ve bir duygudan söz ederken temkinli olmak gerektiğini unutmuyorum. Ancak yine de insanın içini kemiren bir şey yok değil. Acıtan ayrılıklardan sonra insan yeni aşkın çok daha büyük olduğuna inanmak ve bunu herkese göstermek ister ya... Tembel bir bayram günü, insanın aklı daha fazla karışamazdı herhalde. Günün özeti bir mısra ve küçük bir ek oldu: 'Mutlu Aşk Yoktur'; gerçekten!
|