İmzayı verdim
Türk futbolunun belki de önümüzdeki 10 yılına ışık tutacak bir dönem her an başlayabilir. Ve bu dönemin başlangıcına hükmedecek olağanüstü seçim için dün belki de ilk imzayı bu satırların yazarı verdi. Doğal Futbol Federasyonu delegesi olarak belki de şimdiye kadar en inanarak, en içten verdiğim imza bu imzamdır. 8 yıl öncesini hatırlıyorum. Haluk Ulusoy ve ekibi ilk defa iktidara gelmişti. Ve yaklaşık bu 8 yıl zarfında Ulusoy, ufacık bir Levent Bıçakcı dönemi hariç hep iktidar oldu. O ve ekibi hep dünya üçüncülüğü, havuz ihalesi ve Galatasaray'ın Avrupa'daki başarılarıyla övündüler. Kabul etmek gerekir ki yukarıda zikredilen başarılar Türk futbol tarihine altın harflerle yazılacak başarılardır. Ama bir de madalyonun öbür yüzü var. Bu dönemde Türk futbolu, tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar kirlendi. 2002'de emniyetin tarihine geçecek bir şike çetesi ortaya çıkarıldı. Cumhuriyet tarihinde belki de ilk defa Süper Lig hakemlerinin telefonları emniyetçe dinlemeye alındı. Haluk Ulusoy'un etrafında sebepsiz ve çok çabuk zenginleşmiş bir grup türedi. Yurtdışındaki birçok milli maça milyonlarca dolar paranın gönderildiği iddia edildi. Özellikle ikinci dönemde artık öyle bir noktaya gelindi ki, her sezon düşen takımlar ve ligde şampiyonluğu kaybeden her takım feveran etmeye ve sistemin adaletsizliğinden bahsetmeye başlamıştı. Haluk Ulusoy güçlendikçe Türk futbolunun adalet mekanizması zayıflamaya başladı, Ulusoy güçlendikçe futbolun diger dinamikleri zayıflamaya başladı, Ulusoy güçlendikçe konuşmayan ve susturulan insanların sayısı her geçen gün arttı.
BEN VİCDANEN RAHATIM Ulusoy'un icraat yöntemi belki de buydu. Belki demokrasinin dışında farklı yöntemlerle futbol dünyasını bir arada tutabileceğini düşündü. Bu tavır ve yöntemleriyle bir yere kadar geldi. Ama hem dünya değişiyordu, hem de Türkiye. Ulusoy değişmeden ve kendini değiştirmeden eski yöntemleriyle yeni dünyada yine var olacağını sanıyordu. Sistemin tıkandığını göremedi, "Değiştim" sözünü tutamadı. Bir ayrı paragrafta çok konuşulan siyasi müdahaleye açmak lazım. Dünyanın hiçbir yerinde siyaset futbol gibi sosyal bir olguya gözünü kapatamaz. FIFA Başkanlığı seçiminde dünyanın ünlü spor firmaları kendi ülke siyasetçileri tarafından olaya karıştırılırken, dünyanın en tarafsız ülkesi İsviçre, hükümeti vasıtasıyla FIFA'ya baskı yapıp Türkiye'nin kafasını kopartırken, siyaset olmuyor da, Mehmet Ali Şahin aslanlar gibi savaşırken siyaset oluyor. Mehmet Ali Şahin'i yürekten kutluyorum. Ölene kadar da Sayın Bakan'ın federasyona karşı icraatlarını destekleyeceğim. İmzayı verdim ve vicdanen çok rahatım. Ulusoy döneminde 5 yıl MHK başkanlığı yapmış olan Bülent Yavuz yalan söylemiş olamaz. Aynı federasyonun uzun yıllar genel sekreterliğini yapmış Aydın Torunoğlu yalan söylemiş olamaz. Ulusoy'un 40 yıllık arkadaşı ve federasyonlarında uzun dönem sağ kolu olan Hüsnü Hayali yalan söylemiş olamaz. Geride bıraktığımız 8 yıl federasyonda çalışmış ya da federasyonla iş yapmış olan insanların hepsi de yalancı olamaz. Vicdanen o kadar rahatım ki. Gelelim oryantal kulüp başkanlarına. Menfaatleri gereği bir ay içerisinde siyaha beyaz, beyaza da siyah dediler. Hiç utanmadılar, küçük düşmekten hiç korkmadılar. Acaba onlar da vicdanen rahatlar mı diye düşünüyorum.
|