| |
Çoklu monologlar diyalog anlamına gelmez ki...
Türk düşünce ve siyaset hayatındaki en büyük zorluklardan biri, en temel kavramlar konusunda bile farklı görüş sahiplerinin asgari bir uzlaşma içinde olamamasıdır. Bu kavram kargaşasına konu olan sözcüklerden biri de kesinlikle "Diyalog"dur. Yunanca'daki " Dialogos "tan dünya dillerine aktarılan " Diyalog "da, iki veya daha fazla kişi karşılıklı düşüncelerini açıklar. Diyalogda ana öğe, buna taraf olanların, birbirlerinin düşüncelerini de dinleyip, anlamaya çalışmalarıdır. İki veya daha fazla kişi birbirlerini dinlemeden sadece kendi düşüncelerini açıklarlarsa, bu " Çoklu monologlar " olmaktan öteye gitmez. Diyalogun tarafları, karşı düşünceleri dinledikten sonra, bunlara paralel veya aykırı olan kendi düşüncelerini seslendirerek diyalogu sürdürürler. Örneğin televizyonlardaki açık oturumlara dikkat ederseniz, bazı katılımcıların konuşma sırasının kendilerine gelmesini beklerken, o sırada konuşan kişiyi dinlemek yerine, önlerindeki notları okuduklarını görürsünüz. Onlar için önemli olan dinlemek ve diyalogu sürdürmek değil, önceden ne söylemeyi kararlaştırmışlarsa, sıra kendilerine geldiğinde onu söylemektir.
HER ŞEYE EVET Mİ? Bazıları ise, diyalogdan, karşılarındakinin her söylenene " Evet " demesini anlarlar. Örneğin Yunanlı düşünür Sokrates'in diyaloglarındaki öğrenciler, hocalarının her dediğini evetleyerek diyalogu sürdürürler. Bu akış içinde Sokrates'in öğrencileri çanak sorularla, hocalarının bir sonraki sözüne yol verirler. Kendisi de Sokrates'in bir öğrencisi olan Eflatun'un (Platon) kaleminden bugüne aktarılan " Diyaloglar "da, bu örnekleri çokça bulabilirsiniz. Diyaloglar yoluyla bir düşünceyi okurlara anlatma yöntemine de " Diyalogizm " (Fr. Dialougizme) denilir. Siyasette ise diyalogun çarpıtılmış kullanımını " Halkla diyalog kurmak " şeklinde görürsünüz. Örneğin bir siyasetçi kürsüye veya otobüsün üzerine çıkıp, bir meydanda toplanmış kalabalığa hitap ettiğinde alkış da alıyorsa, kendisinin halkla diyalog kurduğuna inanır. Oysa o kalabalıklar, konuşan siyasetçiye destek vermektedirler. O kalabalıkların içinden, söylenenlere karşı olan düşünceleri seslendirmek mümkün değildir. Aslında diyaloga en yatkın olması gereken meslek gazeteciliktir. Çünkü gazeteci ancak dinleyerek, bir haberin veya bir konunun özüne girebilir. Araştırmak, okumak, incelemek kadar dinlemek de, bir gazetecinin bilgiye ulaşmadaki ana yöntemlerinden biridir.
ÖĞRETMENİN MONOLOGU Buna karşı özellikle öğretim görevlileri, " Monolog "a yatkındır. İcra ettikleri mesleğin gereği ve resmi müfredat programı doğrultusunda sahip oldukları bilginin doğruluğunu öğrencileri ile tartışmazlar, bu bilgiyi öğrencilerine aktarırlar. Bu bilgiyi öğrenmemiş olanlara da sınavda kötü not verirler. Üniversiteler ise, bu çizginin dışındaki eğitim kurumlarıdır. Çünkü bütün mevcut bilgiler zaten kitaplıklarda vardır. Üniversite, bu mevcut bilgilerin doğruluğunun da tartışıldığı, mevcut bilgiler üzerinde spekülasyon yapılabilen özgür ve özerk eğitim forumudur. Bir üniversiteli için en kötü durum " Ezberci " olmaktır. Değişimi algılamayan, farklı düşüncelere tahammülsüz ve ezberindeki bilgileri temcit pilavı gibi öğrencilere ve düşünce hayatına sunan bir üniversiteli, aslında Rönesans öncesi üniversite anlayışını bugüne taşımaktadır.
SAĞIRLAR DİYALOGU Toplumsal yaşamda da, siyasette de diyalog, olmazsa olmazlardan biridir. Diyalog olmadığı takdirde, kimse kendisi gibi olmayanların düşüncelerini anlayamaz. Toplumsal ve bireysel ilişkiler " Sağırlar diyalogu "nun zemininde devam eder ve herkes birbirini " Ötekiler " gibi görür. Bazıları kendilerini herkesten akıllı, herkesten üstün zanneder. Farklı görüşlerin açıklanıp dinlenilmesinden sinerjiler doğacakken, diyalogsuzluk sonucu kamplaşmalar oluşur. Türk siyaset ve düşünce yaşamında sorunlar çözümsüzlüğe aktarılıp " Kriz stokları " oluştuğuna ve 21'inci yüzyılın başında da 20'nci yüzyılın başındaki sorunların kavgasını sürdürdüğümüze göre, toplumumuzun ciddi şekilde bir " Diyalog eksikliği " vardır. İktidarmuhalefet ilişkilerinin de " Monologlar " şeklinde devam etmesi, bunun en çarpıcı kanıtı değil midir. Bu çarpıklık, " Rekabet "in yerine " Kavga "nın geçmesine de sebep olmuyor mu?
|