|
|
Tarihimizi delip, geçiyor muyuz?
DISCOVERY Channel'daki En Büyüğün İnşaası belgeselinde, Singapur ve Amsterdam metrolarının inşa serüvenleri konu ediliyordu. Singapur Metrosu yapılmadan önce bir feng shui rahibi elinde tuhaf bir aletle şehri dolaşmış ve Uzakdoğu felsefesinde Çi olarak bilinen enerji kümelerini kesmeden, metro güzergâhının nerelerden geçmesi gerektiğini belirlemişti. Mimar ve mühendisler de rahibin söylediği her şeyi harfiyen uygulamışlardı. Amsterdam'daki metro inşaatı ise neredeyse imkânsızı gerçekleştirmeye çalışanların azim sınavıydı. Zira kanallar kenti Amsterdam'ın diş macunu kıvamındaki toprak zemininde tünel kazmak pek akıl kârı değildi. Üstelik, küçük bir çökme bile kentin tarihi binalarına büyük zarar verecekti. Çalışmalar sırasında en fazla dikkatimi çeken ise inşaatçılarla arkeologlar arasındaki muhteşem işbirliğiydi. Çıkartılan toprak, moloz olarak atılmadan önce eleklerden geçiriliyor, sonra bir yürüyen banda aktarılıyordu. Bandın başındaki dört uzman arkeolog çıkan taşları, kemik parçalarını, metalleri ve tarihi değeri bulunan diğer malzemeyi adeta pirinç ayıklar gibi parmaklarıyla eliyordu. Onikinci yüzyıldan kalma bir mızrak ucunu bulduklarında nasıl sevinçle birbirlerine sarıldıklarını bir görmeliydiniz. Amsterdam Belediyesi, tünel kazısında çıkan tarihi eşyaları en büyük metro istasyonunda kurulacak bir müzede sergilemeyi planlıyordu. Bunu duyunca aklıma bizim İstanbul Metrosu ve Marmaray kazı çalışması geldi. Her kazma vuruşta insanın karşısına bir başka medeniyet çıkan İstanbul'daki metro inşaatı acaba "arkeolojik kazı" fırsatı olarak da görülüyor mu? Molozlar, pirinç ayıklar gibi didikleniyor mu? Çıkan eserleri sergilemeyi düşünüyorlar mı? Yoksa bu muhteşem "kazı kazan" fırsatı kaçıyor mu? Bence sonuncusu...
|