Dindar olmanın dayanılmaz zorluğu
İstanbul'un Fatih, Çarşamba, Sultanbeyli gibi semtlerinde gözlerimizden ırak yaşayıp zaman zaman medyaya yansıyan dinsel cemaatlerden bir kesit. 'Dini bütün' insanların Vakit gazetesi okuyup camideki şeyhin tarikatinde İslam'a tümüyle uygun bir hayat yaşama çabası. Zikir törenleri, vecd sahneleri, 'efendi hazretleri'ni bir tür modern zaman peygamberi gibi saygıyla dinleyen saf insanlar... Ve içlerinden biri, kendi halinde, 'öylece yaşayıp giden' bir sıradan adam, Muharrem Efendi. Öylesine içe dönük, sessizsedasız, saygılı ve ürkek ki şeyhin itimadını kazanıyor ve tarikatin '43 daire, 35 dükkân ve bilmem kaç arsa'dan oluşan malı-mülkünün yönetimine getiriliyor. Dükkân dükkaân dolaşacak, kiraları toplayıp kontratları yenileyecek, tamirat isteklerini karşılayacak... Ve karşılığında, bizzat 'efendi hazretleri'nden gelen mükafatlar. İşini iyi yaptığı için verilen bir saat, bir cep telefonu, şoförüyle birlikte tahsis edilen bir özel araba, şık kıyafetler... Böylece Muharrem Efendi tam bir dönüşüm yaşıyor: Hem kılığı kıyafeti değişmiş, şıklaşmış ve 'çağdaşlaşmıştır', hem de hayatında ilk kez paranın farkına varmış, onun önce varlığını, sonra gücünün ve iktidarının büyüsünü hissetmiştir. İlk kez karşılaştığı 'dünya nimetleri' onun kişiliğini de bozacak mıdır? Önceleri tüm dürüstlüğünü ve inancını koruyan, içki içilen bir mekândaki kirayı feshetmeye, buna karşılık maddi sıkıntı içindeki bir diğerinden kira almamaya kalkışan Muharrem Efendi, sonra şeytana teslim mi olacaktır? Zaten filmin bir yerinde dediği gibi "Şeytan her zaman vardır, hatta o bizzat kendimizden başkası değildir ki..." Bunca yükü kaldıramayan ve bunca soruya yanıt bulamayan Muharrem Efendi, sanki dinsel temalı, mistik çağrışımlı bir Anayurt Oteli'nin Zeberced'i gibi, çıldırmanın eşiğine gelecektir. Bu son derece ilginç ve dürüst film, aslında tam olarak bir tarikat eleştirisi de değil. Ele aldığı çok farklı çevreyi öncelikle son derece iyi gözlemlemiş, onun karşısında nesnelliğini korumaya çalışmış... Film, aslında "Ben sadece iyi bir insan olmak isterdim," diyen bir temiz ruhun hikâyesi. Ve belki son tahlilde, tıpkı Ferzan Özpetek'in Kutsal Yürek'i gibi, gerçek dindarlık üzerine, gerçek inanç sahibi olmak ve ona sadık kalmanın zorlukları üzerine bir film. Genç yönetmen Özer Kızıltan'ın akıcı, işlevsel bir sineması var. Sokağı, bir yaşam biçimi olarak sokağı vermedeki başarısı kadar, iç mekânları kullanması ve karakter yaratması da çok iyi. Başta yine görkemli bir oyunla bizi yüreğimizden yakalayan, 'yeni sinemacılar'ın fetiş oyuncusu Erkan Can olmak üzere tüm kadro da çok iyi; Güven Kıraç'tan Settar Tanrıöven'e hepsi... Bu sürükleyici film, günümüz Türkiye'si üzerine önemli bir sosyolojik belgesel olarak da yarınlara kalacak...
Takva * * * * Yönetmen: Özer Kızıltan Senaryo: Önder Çakar Görüntü: Soykut Turan Müzik: Gökçe Akçelik Oyuncular: Erkan Can, Güven Kıraç, Settar Tanrıöven, Öznur Kula, Engin Günaydın, Müfit Aytekin, Erman Saban, Hakan Gürsoytrak, Murat Cemcir/ Yeni Sinemacılar yapımı.
Haftanın Yıldız Tablosu Köstebek * * * * Dondurmam gaymak * * * Casıno royale * * * Kader ** İlk aşk ** Hayatımın kadınısın **
|