|
|
Ege'nin tadı
* Cunda
Motosiklet Günlüğü'nde Che Gu evara, Peru'daki tarihi kentin kalıntılarından Lima'ya bakar, sonra yanındaki yol arkadaşına dönüp aşağıdaki taş yığınını gösterir, "Bunu yapmak için bunları yıkmışlar" der. Ayvalık'tan Cunda'ya girerken kıyıda yükselen çirkin beton yığınlarını görüp ardından yıkıntıya dönmüş eski Rum evleriyle karşılaşınca insanın aklına ister istemez bu cümle geliyor. Çevresiyle uyumlu, ahşap kepenkli, usta işçilik eseri taş evlerin yanında garip bir pembeye boyanmış, çatısının üstüne camekandan kaçak kat çıkılmış binaları görünce başka bir şey düşünmek mümkün mü? Adanın resmi adı Alibey ama halk hâlâ "Cunda" diyor. Mübadele yıllarında alelacele karşı kıyıya gönderilen halka karşılık, adalardan ve Rumeli'den Müslümanlar getirilmiş. Yaşar Kemal, o güzel Türkçesi ile yazdığı Ada serisinde mübadelenin insan yüzünü anlatıyor. Kuyumcu ustalığıyla işlediği kelimelerle insanların yüz yıllarca yaşadıkları yörelerden nasıl koparıldıklarını ve çektikleri o büyük acıyı, yüreğinizin en derinlerinde hissetmenizi sağlıyor. Cunda öyle bir ada. Burada geçmişin izini silmek için de ciddi çaba harcanmış. Öyle ki, adanın iki köyünün adı alelacele değiştirilmiş ama akıllara yeni bir isim gelmediğinden olsa gerek, isimleri "Birinci Köy" ve "İkinci Köy" olarak konulmuş. Ama balıkçılık ve zeytin kültürü yine de direnmiş. Cunda ve Ayvalık son yılların acımasız işgaline tamamen teslim olmamış. Tüm Türkiye kıyılarını çirkinleştiren vahşi beton işgalinden, geleneksel zevksizlik eseri binalardan payını almış elbette. Ancak eskinin ruhu yine de ayakta kalmış. Ona dolaştığınız sokak aralarında, yüzyılın başından kalma bir kepenk veya tahta kapıda rastlıyorsunuz. Deniz kıyısındaki meydandaki Taş Kahve'de ekmeğinizi bandırarak yediğiniz zeytinyağında karşınıza çıkıyor. Akşam oturduğunuz balıkçıda rakınızın yanında yediğiniz mezelerde Ege'de olduğunuzu, binlerce yıllık bu kültürün barbarların bu son işgalinin de üstesinden geleceğini hissediyorsunuz. Cunda'da birlik ve beraberlik duygusunun ancak yerel zenginliklerle bir anlam ifade ettiğini bir kez daha görüyorsunuz. Güneydoğu'dan, Karadeniz'e, Ege'den İç Anadolu'ya geçtiğinizde bir coğrafyadan başka birine geçtiğiniz hissini veren kaç ülke var ki, yeryüzünde. Bu zenginliğin, çeşitliliğin varlığımızın en önemli unsuru olduğunu Cunda'da anlıyorsunuz. Zeytinciliğin yeniden yükselen değer haline geldiğini, Türkiye'nin, hatta Akdeniz'in en kaliteli ve lezzetli zeytinlerinin yetiştirildiği, zeytinyağının üretildiği bu bölgede yaşamın ne kadar keyifli olduğunu görüyorsunuz. Cunda'da Egeli olmanın tadına bir kez daha varıyorsunuz.
|