| |
Rejimin dengeleri
AB'nin kapısı değilse bile penceresi şimdilik kapanınca, iç çekişmelerimize döndük. Bu, 2007'nin reform değil gerilim yılı olacağı anlamına geliyor. Özellikle ilk yarısının. Başbakan Erdoğan istediği kadar "Biz o işi Nisan'a bıraktık" desin, cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmaları Türkiye'yi rehin aldı bile. Biliyoruz, bu tartışmalarda asla sağlıklı ve sağduyulu bir sonuca ulaşılmayacak ama yine de biz can alıcı soruları sıralayalım: 1- Bu parlamentonun 11'inci cumhurbaşkanını seçmesi doğru mu? Hukuk ve Anayasa açısından evet. Ancak siyaseten hayır. Evet; çünkü Anayasa'nın 101'inci maddesi cumhurbaşkanı seçiminin tek adresi olarak, o tarihte yasama görevini yürütmekte olan parlamentoyu gösteriyor. Hayır; çünkü görev süresinin sonuna gelmiş ve seçmen iradesindeki değişikliğin yansımadığı mevcut parlamentonun seçeceği cumhurbaşkanı 7 yıl boyunca hem sorun yaratır, hem sorun yaşar. 2- Bu iktidar uzlaşma arayışına girmeden, sadece kendi çoğunluğuyla yeni cumhurbaşkanını seçebilir mi? Hukuk ve Anayasa açısından evet. Ancak siyaseten ve kamu vicdanı açısından hayır. Evet; çünkü Anayasa'nın 102'nci maddesi cumhurbaşkanının 4 turluk seçimin üçüncü turundan itibaren salt çoğunlukla seçilebilmesine imkân veriyor. Hayır; çünkü tek partinin oyuyla Çankaya'ya çıkan cumhurbaşkanı, Anayasa'nın 104'üncü maddesinde belirtilen "Türk milletinin birliğini temsil etme" niteliğini en azından tartışmalı duruma getirebilir.
Cumhuriyet tarihinde ilk 3- Bu iktidar partisi kendi içinden birini cumhurbaşkanı seçebilir mi? Hukuk ve Anayasa açısından evet. Kurumlar arası denge açısından tartışmalı. Evet; çünkü Anayasa seçilecek cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisinin kesilmesini öngördüğüne göre, siyasetçi niteliği sona erecek. Tartışmalı; çünkü partisiyle ilişkisinin kesilmesi, sadece şeklen tarafsızlık getirecek. Oysa cumhuriyeti kuran iradenin öngördüğü dengeler, koyduğu sübaplar var. İktidar partisinden biri Çankaya'ya çıkarsa şöyle bir tablo oluşacak: Yasama o partinin denetiminde, yürütme o partinin elinde, yargı o partinin müdahalesine alabildiğine açık ve rejimin kilit noktalarına (YÖK, rektörler, genelkurmay başkanı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu, Devlet Denetleme Kurulu, Danıştay üyelerinin dörtte biri) atamalarda tek yetkili cumhurbaşkanı o partiden gelme... Çoğulcu demokratik düzene geçtiğimizden bu yana hiçbir tek parti iktidarında bu kadar güç bir partide toplanmadı. Demokrat Parti'nin iktidar olduğu 1950-1960 döneminde Türkiye, 1924 Anayasası'yla yönetiliyordu. Ve o Anayasa'da cumhurbaşkanına böyle geniş yetkiler tanınmamıştı. Üstelik bir de İsmet İnönü güvencesi vardı. ANAP'ın iktidar olduğu 1983-1991 döneminde 1989'a kadar cumhurbaşkanı (Kenan Evren) o partiden değildi. 1989-1991 arasında o parti halk desteğini büyük ölçüde yitirdiği, 1991-1993 arasında ise başka partiler koalisyonu işbaşına geldiği için yeni cumhurbaşkanı (Turgut Özal) rejimin sübaplarıyla oynamamıştı. Hoş, zaten öyle bir niyeti de yoktu. Ancak bugünkü iktidar için o güvenceyi vermek kolay değil. Merkez Bankası Başkanlığı'na yapmaya kalkıştığı atamanın sadece kopardığı kıyamet bile, çekincelerin temelsiz olmadığı göstermeye yeterli. Sonuç: AK Parti bu Meclis'e cumhurbaşkanı seçtirmek için 10 kez düşünmeli. Bu Meclis'e kendi içinden birini seçtirmek için ise 100 kez düşünmeli
|