Başlığı siz atın ama içinde biraz hayat da olsun
Belki izlemişsinizdir. Şu günlerde TV kanallarında da rastlanıyor. "O da bir ana!" filmini. "Some mother's son" pekala "Ana kuzusu" diye çevrilebilirdi; o şiddete "yumuşak" kaçsa da. Başrolünde şu sıralar 1. Elizabeth ve "Şimdiki Elizabeth" ile İngiltere kraliçelerini canlandıran Hellen Mirren'in bulunduğu Terry George filmi 1996 yapımıydı. Filmin "yaşanmış hayat ve ölüm hikayesi" ise 1981. İngiltere Başbakanı Thatcher'ın sertliği ve cezaevlerindeki muameleye karşı, hapisteki bazı "IRA militanları" açlık grevine gitmişti. Başta, İrlanda cumhuriyetçilerinin popüler ismi Bobby Sands, 10'u grevde öldü. Sadece tuz ve suyla beslenen açlığa en uzun dayanan 73 gün sonra ölmüştü. En kısa yolculuk ise 46 gündü. Sands ile bazı "ölüler", o günlerdeki seçimlerde İngiliz ve İrlanda parlamentolarına da seçildiler. Film, kendisi politikaya ilgisizken, hapisteki oğlu, sonra da "Bütün ana kuzuları" için "hayatın peşine düşen" bir annede odaklanıyordu.
İrlanda, "açlık grevi"nin anavatanı sayılıyor. Hıristiyanlık öncesinden. "Açlık grevi içtihadı", grevdekine zorla gıda vermeme gibi evrensel kurallar büyük ölçüde oradan ve ABD'deki İrlandalılardan doğma. Bir de Gandi var ama o başka hikaye. "Açlık grevinin anavatanı" İrlanda'da, muhtemelen eksiksiz "ölüm sayısı"nı veriyorum. Geçen yüzyılın başından bu yana: 1917: 1 ölü. 1920: 3 ölü. 1923. 2 ölü. 1940: 3 ölü. 1976: 3 ölü. 1981: 10 ölü.
"Bizde" buna "ölüm orucu" deniyor. Elbette, amaçları, isnat edilen veya kesinleşen suçları, örgütleri, ülkeleri karşılaştırmıyorum; zaten (bunu kendileri de düşünmeli!) burada isimleri de bilinmiyor, acılı aileleri koşuştururken yalnız kalıyor, bildiri dağıtanlar linçe çarpıyor ama; "Bizde", yani "sizde" de, bizim ülkemizde, 6 yılda 122 kişi öldü. Konuyu ne kadar bilirsiniz, bilmiyorum. PKK tutukluları yahut mahkumları ölüm oruçlarına katılmıyor. Katılanlar ve ölenler bazı "sol" örgütlerden. Çoğu içeride; kimi ise cezaevinde bile değil. Kimilerinin sandığı gibi, her tutuklu veya mahkum da öyle cinayetten filan içeride değil. Bildiri, afiş, dergi, o gün filanca yerde bulunma gibi "örgüt üyeliği suçları", hatta uzun süren davalarda henüz kesinleşmemiş suçların kanunen henüz "masum" sayılan sanıkları da var. Bu zaten bir yana; Konu; "F tipi hücrede tecrit edilmiş ve cenderede bir mapusluk"a karşı bazılarının "ölüm orucu" ile ses duyurup koşulları değiştir(t)mek istemesiydi. Hayatını ölmeye koymasıydı. Düzeni değiştirmek için değil; cezaevindeki koşullar için. Kimi medyacı arkadaş, ki "Hayata dönüş" operasyonunu yüzkarası yalan manşetler tarihine armağan etmişlerdir; "Örgüt baskısıyla oruç" diyor. Bir kısmında öyle olabilir ve bir kısmı öyle de ölebilir. Ama şu değişir mi: 122 kişi öldü! Çok sayıda kişi de "Wernicke-Korsakoff" denen illete yakalandı; ağır hastalardan bazısı Cumhurbaşkanı affıyla salındı. Salınıp yine örgüt suçundan alınan da oldu. Ama 122 kişi öldü!
Devlet, güvencesindeki insanların böyle eriyip gitmesine, idam yokken, onlar idamlık değilken, bir bakıma kitlesel infazına razı olmaz. O devlet demokrasi, hukuk gibi sıfatları da taşıyorsa. "Taviz" ağır kelimeyse "değişiklikler" düşünülür. Önceki gün İstanbul'da avukatlar o yüzden yürüdü cüppeleriyle. Bir de meslektaşları Behiç Aşçı, müvekkilleri için bir şey yapamadığından dolayı günler günler önce uzandığı ölüm yatağından sağ kalkabilsin diye. Mesele tasvip veya nefret değildir; bunlar kolay işler hiç değildir. Kararlı bir insanın artık pamuk ipliğine bağlı bedenini "dava dosyası"ndan kazıyıp yaşatamazsınız. Hayatını yüceltip derdine hiç kulak veya ses vermemek ise en azından ona çok tuhaf gelir!
|