'Havlu atan olmayacağız...'
"Weimar Üçgeni" görüşmelerinde, beklenen olmadı. Fransa, Polonya cumhurbaşkanları ile Almanya Başbakanı, beklendiği gibi, Rum kesimine limanlarını açması için Türkiye'ye 18 ay süre tanıma eğilimini askıya aldı. Bunda, Başbakan Erdoğan'ın dün sabah, Almanya Başbakanı Merkel ile yaptığı görüşmenin etkisinin olduğunu söylemek olası... Ancak, yine de AB içindeki hava, Komisyon'un geçen hafta sonu yaptığı tavsiyedekinden öte değil. Yani, Türkiye ile müzakere başlıkları açılsa dahi, Rum kesimine limanların açılmadığı sürece fasılları kapatmama eğilimi sürüyor. AB'deki ağırlıklı görüş, dün Merkel'in de vurguladığı gibi, Türkiye'de sonbaharda yapılacak genel seçim sonucunu görmek. Bir de 2009'da yapılacak AB seçimlerini...
"Umudumuz sosyal demokratlar" İlginçtir, Ankara'da hükümet de AB ile ilişkilerin seyrini "seçime" endekslemiş. Ancak, Ankara'nın seçim beklentisi, içeriye değil Avrupa'ya dönük. Umudu da Türkiye ile ters orantılı... AK Parti hükümeti, Avrupa'da muhafazakarların seçim kaybedip, sosyal demokratların iktidara yürüyor olmasından mutlu... Nitekim, AK Parti Merkez Yürütme Kurulu'nun önceki akşamki toplantısında da bu açıkça kayda geçirilmiş: "Avrupa'da ne zaman muhafazakarlar iktidara gelse, TürkiyeAB ilişkileri tıkandı. Ama sosyal demokratlar, liberaller döneminde ilişkiler hızlı yürüdü, bizi onlar ilerletti."
Atarsa onlar atsın AB süreci ilgili olarak Başbakanlık'ta varılan karar da net: "Avrupa'daki seçim sürecini bekleyelim. Bugün AB'de var olan hava seçimlerle birlikte Türkiye'nin lehine değişir. Havlu atan taraf biz olmayacağız. Eğer atacaklarsa onlar atsın." Ankara, Türkiye ile ilişkilerin tamamen askıya alınmasına AB Konseyi'nin onay vereceğine inanmıyor. AB'de kararlar oybirliği ile alındığından, 25 üyeden birinin, "Türkiye ile müzakerelerin dondurulmasına karşı çıkmasının" yeterli olacağı görülüyor. Erdoğan'ın da dün partisinin Meclis grup toplantısında dile getirdiği gibi "duygusallıktan uzak duran" politika izlemeye karar verilmiş bulunuyor.
Ortadoğu ve enerji Hükümet, bu politikasının yarar getireceğine de inanıyor. Özellikle Ortadoğu'daki gelişmelerin ve Türkiye'nin enerji vanası durumuna gelmesinin, AB ile ilişkileri ileride daha sağlıklı bir zemine oturtacağı kanısı taşınıyor. Nitekim, Erdoğan'a yakın bir kaynak dün bu çerçevede şu cümleyi birkaç kez vurguladı: "AB'de bu gelişmeler olurken, Başbakan niye İran, Suriye'ye gidiyor. Ortadoğu barışı için niye bu kadar etkin çaba gösteriyor sanıyorsunuz!.." Hükümette, ABD'de de son dönemde dile getirilmeye başlanan, "İran ve Suriye ile de diyalogun sağlanmasına" dönük beklentilere Türkiye'nin zemin oluşturacağı kanısı hakim... Yani, üç yıldır kullandığı "komşu ülkeler platformunun" Ortadoğu'daki yangını söndürmek için diğer ülkelere de iyi bir itfaiye parkı olacağı inancında... Bu çerçevede, AK Parti Genel Başkan Vekili Mir Dengir Fırat'ın da dün söylediği gibi AB'ye, "Yangın büyür ise kozalağın nereye fırlayacağını kimse tahmin edemez" mesajı yollanıyor. AB'den beklenen, Türkiye ile sürecin tıkanmasının nedeni Kıbrıs konusunda, "Kuzeyi kucaklayacak yeni bir açılımın" yapılması... Bu olduğu takdirde, birçok engelin aşılacağı vurgulanıyor. Hatta Ankara'nın, Finlandiya'nın önerilerine benzer bir Kıbrıs planının hazırlığı içinde olduğundan söz ediliyor. Özetle, bu yılki AB zirvesinde de son dakika sürprizlere hazır olmak gerekiyor.
|