| |
|
|
İstanbul'un sahibi yok.. Hâlâ yok.. Gene yok!..
Minnacık satır aralarında aslında ne anlamlar yatıyor.. Ergun Babahan, geçenlerde yazısının iki satırında, bir kestaneciyi, belediye zabıtalarının nasıl acımasızca kovaladığını anlatıyordu.. Manzarayı gözünüzün önüne getirin.. İçinde yanan kömürler dolu bir tezgâhı kucaklamış bir adam kaçmaya çalışıyor.. Kaçmalı.. O tezgâhı kurtarmalı.. Çünkü kestaneden gelen birkaç kuruşla, gecekonduda bir ev, çorba ekmek geçiniyor.. Kestaneden gelen birkaç kuruşla çocuklar okula gidiyor.. O tezgâhı kaptırırsa, yarın açlar.. Öbür gün de.. Bankada para mı var, çekip yeni bir tezgâh alasın.. Onu kaptırdı mı, yenisi Kaf dağının ardında.. Kaçmalı.. Kurtulmalı.. Tezgâhını kurtarmalı.. Yanan ateşler dolu tezgâh kucağında ölümüne koşmak.. Bir gözünüzün önüne getirin manzarayı.. Kendinizi o kestanecinin yerine bir koyun bir de.. O kestaneci yasal bir iş yapmıyor.. Doğrudur. Suç işliyor.. Suçu "Kaldırımı işgal!.." Bir daha, koyu renk harflerle yazayım.. Suçu.. Kaldırımı işgal!.. Belediye memurları da aile geçindiriyor.. Onlar da görevlerini yapıyorlar.. Kaldırımı İşgal suçunun yasal takipçisi onlar.. Peki o zaman, kaldırımlar üzerinde duran, o pırıl pırıl, o her biri dört çeker, o her biri son model, o her biri 100 bilmem kaç bin dolar otomobillerin Kaldırımı işgal suçları ne oluyor?.. Galeri denen işyerlerinin önlerindeki kaldırımları işgal eden.. Yayanın yürümesine imkan vermeyen.. İnsanı yola, hızla akan trafiğin içinde yürümeye mecbur eden.. Efendim "Oralar ilçe belediyelerinin sorumluluğunda.." Yalan!.. Ana caddeler, arterler Anakent'in sorumluluğunda. Buralarda anakentten izinsiz göz kırpamazsınız.. Kural diyor ki.. Ana Caddede galeri açılmaz.. İşte açılmış.. İşte kaldırımları işgal etmiş.. Nerde belediye zabıtası.. Niye mühürlenmiyor bu yasaya aykırı iş yerleri?.. Gücün kestaneciye yetiyor da, galericiye yetmiyor ondan mı?.. Açık açık sordum.. İstanbul'un dört bir yanında yürüyecek kaldırım bulamayan binlerce insan, galeri işkencesi içinde yaşıyor.. Şikâyet her gün yüzlerce.. Hani.. Kestanecinin peşine düşüp, galerilerin önünden gözü kapalı geçen Belediye'ye ve Zabıtasına açıkça sordum.. Rüşvet mi alıyorsun?. Bunların içinde yeraltı dünyası var yer yer.. Korkuyor musun?. Niye göz yumuyorsun?. Trafik polisine de sordum.. Kaldırıma bir saat için park etmiş arabaları anında çekiyorsun da, yıllardır, önlerinde kaldırım bırakmayan galerinin teşhir arabalarına niye dokunamıyorsun, günde yüz defa önünden geçtiğin halde.. Orası da kaldırım, halkın, devletin kaldırımı değil mi?. Kestaneciyi kovala.. Galerici önünde el pençe divan dur!.. Bu mu devlet?.. Bu mu yönetim?.. Bu mu adalet, hak hukuk!.. Bu mu insanlık?.. İstanbul'un sahibi yok.. İşte kışa girdik bile.. Kar, yağmur, tipi, vatandaş çamur sıçratarak giden arabaların arasında yürüyecek, yollarda, yokuşlarda.. Hayatını tehlikeye atarak, çocuğu yaşlısı ile.. Çünkü kaldırımları işgal suçu, sadece kestaneciler için var.. Galericiler, kaldırımın sahipleri.. Devlet, belediye, kaldırımları onlar için yapmış, değil mi, Sayın Anakent Belediye Başkanım.. Sayın Valim!.. Kaldırımın sahibi galericiler değil mi, sizce?.. Peki İstanbul'un sahibi kim, atanmış ve seçilmiş en büyük mülki amirlerim?.. Huu.. Huu.. Sesimi duyuyor musunuz?.. Kaç senedir duydunuz mu?.. Tek parmak ileri gittiniz mi?. Halkın önüne, bir televizyon ekranına çıkacak cesaretiniz var mı, ben İstanbul Ana Caddelerinin "Galeri" filmini çekip, trafik ve belediye nizamnameleri ile karşınıza oturursam?.. Siz İstanbul'u teslim ettiniz, Baylar!.. Siz İstanbul'u teslim ettiniz!.. Şimdi Üç Bakan var, İstanbul'da trafikten sorumlu kılınan.. İçişleri, Ulaştırma ve Bayındırlık Bakanları.. Bakalım onlar İstanbul Halkı'nın kaldırımda yürüme hakkına sahip çıkacaklar, çıkabilecekler mi?.. Yoksa onlar da, galerileri pas mı geçecekler.. Onlar da devlet içindeki devlet önünde saygı ile eğilecekler mi, yoksa?..
|