Neden pazar sabahı Tahran'dayız?
Siz bu satırları okurken, bizler Başbakan Tayyip Erdoğan'la İran'da olacağız. Bu, uzun sure önceden planlanan bir gezi değil; son haftalarda gelişen bir "sürpriz." Erdoğan bugün hem İran'ın nevi şahsına münhasır cumhurbaşkanı Ahmedinecad, hem de, ondan da önemli sayılabilecek, ruhani lideri Ayetollah Hamaney ile görüşecek. Aslında apar topar İran'a neden geldiğimizi tam olarak bildiğimi söyleyemem. Kağıt üzerindeki gündem, İran'ın nükleer programı, enerji, Irak'ta istikrar gibi bildik konular. Ancak hislerim beni yanıltmıyorsa, bu gezi, sıradan bir ikili temastan çok daha önemli bir misyonun parçası. NATO zirvesinde Erdoğan'la oturup sohbet etme imkanı bulan gazeteciler, başbakanın inanılmaz bir konsantrasyonla Ortadoğu'ya odaklanmış olduğunu gözlemlediler. Erdoğan, İran-Lübnan-Irak ve Filistin meselesini, ortak bir paketin parçaları olarak görüyor. Ayrıca nice zamandır da Irak ve Lübnan'da yaklaşan kaosu engelleyebilmek için İran ve Suriye'yi "dışlamak" yerine, "ikna etmek" düşüncesinde olduğu da sır değil. Bu sefer bu geziyi önemli kılan, artık Washington'un da aynı noktaya gelmiş oluşu... Erdoğan'ın Hamaney'le yapacağı görüşmede Washington'dan bir mesaj getirecek. Bu gezi, AK Parti hükümetinin daha önceki İran inisiyatiflerinden farklı. Çünkü bu gezi Washington tarafından ilgi ve umutla izleniyor. 'Erdoğan, Beyaz Saray'la dirsek temasında' demek yanlış olmaz. Komplo teorisyeni olmaya gerek yok. Bush yönetimi, Irak konusunda çaresiz. 2007'den başlayarak asker sayısının azalması söz konusu. Hem iktidardaki Cumhuriyetçiler, hem de Kongre'yi ele geçiren Demokratlar arasında, Irak'taki iç savaş ve mutlak çözülmenin önüne geçebilmek için İran'la ortak çalışmak gerektiği düşüncesi yaygın. Tony Blair ise bunu açıkça söylüyor. Çarşamba günü George Bush'a sunulacak ve Irak konusunda belirleyici olacak Baker Raporu'nun ana fikri de bu. Irak'ta İran destekli Mukteda el-Sadr yine isyan başlattı. Ancak George Bush ömrü hayatında ilk kez bir başka İran destekli Şii lider olan Abdülaziz el Hekim'le görüşecek. Hakim de Sadr da doğrudan İran'ın kontrolündeler. Bunun Türkçesi, "denize düşen yılana sarılır." Önümüzdeki dönemde dolaylı ya da aracılar üzerinden yapılan İran-ABD diyalogu, bölgemizde belirleyici olacak. Başbakan'ın bu ortamda Türkiye'yi de "aktör" olarak sahneye çıkarması, önemli. Ankara hem Washington-Tahran hattında etkin olabilir, hem de Irak'ın yeniden şekillendiği bir noktada kendi çıkarlarını kollayabilir. Başbakan'ın kafasında Irak'taki Sünni direnişçilerle Şii liderler ve Amerikalıları aynı masa etrafında toplamak gibi henüz şekillenmemiş bir düşünce olduğunu da biliyoruz. Bu ortamda Erdoğan'ın Ahmedinecad ve Hamaney ile konuşacağı çok şey var. Baker Raporu'nun bir diğer tavsiyesi, 2008'e kadar Irak'taki 140 bin Amerikan askerinin sayısının yarıya indirilmesi olacak. İranlılar ellerini akıllı oynayıp aşırı tamahkar davranmazsa, uluslararası camiaya geri dönebilmek için altın fırsat var ellerinde. Bugün Erdoğan'ın konuşacağı Hamaney, İran Devrimi'nin bir çok ruhani lideri gibi Azeri asıllı. Ancak tam bir İran milliyetçisi. Hamaney'le yaşanan diyalog, 1979'da "dünyayı değiştirmek" hırsıyla ortaya çıkan İran derin devletinin, aradan geçen 27 yılda ayaklarını yere basıp basmadığını gösterecek. Bakalım...
|