|
|
Üç buluttan bir fırtına çıkmaz mı?
Borsanın düşmeye, faizin yükselmeye devam ettiği ve Türk Lirası'nın mayıshaziran dalgalanması sonrası en çok değer kaybına uğradığı bir haftayı geride bıraktık. Dış piyasalarda dibe vurduğu haftada dolar YTL'ye karşı yüzde 2.34 değer kazandı. Euro'nun artışı yüzde 4.66'ya vardı. Oldukça ciddi bir artış. Önceki hafta başlayan ve geçen hafta da devam eden mali piyasalardaki bu kötüleşme eğilimi, Türkiye'nin diğer piyasalardan ayrılmaya başladığının bir teyidi. Küresel kaynaklı gelişmeler bir yana AB ile müzakere sürecinin tıkanmaya doğru gitmesi, cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler, cari açık Türkiye'ye ilişkin özel risk ve belirsizlikler.
Üç bulut Türkiye'yi yakından izleyen ve temsilcilik açma aşamasında olan dünyanın önde gelen aracı kuruluşlarından Merrill Lynch "Üstünüzde üç bulut var ama fırtına beklenmiyor" değerlendirmesini yaptı. Ekonominin üstünde gezinen üç bulut olarak genel seçimi, cumhurbaşkanlığı seçimini ve AB müzakerelerini gösteren Merrill Lynch'ten şu açıklama geldi: "AKP ile laik kesimler arasında siyasi savaş çıkacağı kaygılarını yersiz buluyoruz. Hükümet, diyaloğa açık, pragmatist ve çatışmalardan uzak duruyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ekonomik dengeleri sarsmasına izin vermez. Temel senaryomuza göre AKP seçimi kazanmakla birlikte milletvekili sayısı azalacak. Kıbrıs nedeniyle AB'nin Aralık Zirvesi, Türkiye için gürültülü geçecek ama müzakere sürecinin bu yüzden sona ermesini beklemiyoruz. Belki Gümrük Birliği ile ilgili müzakereler durdurulabilir ama risk, şimdiden fiyatlandırıldı."
Üçü de birbiriyle ilişkili Bulutların varlığına karşılık fırtına beklenmemesi iyimser bir yaklaşım. Çünkü gelen bulutların büyük çoğunluğu fırtına estirmese de yağmur yağabilir. Yağmurdan yağmura da fark var. Büyüğü, küçüğü, sağanağı, uzun sürelisi söz konusu. Biri yağmasa diğeri yağabilir. Biri fırtına yaratmasa diğeri yaratabilir. Aslında bu üç bulut birbiri ile ilişkili. Biri diğerini etkileyecek nitelikte. Eğer bugün AB süreci Gümrük Birliği düğümü nedeniyle bir darboğaza girmişse, burada Türkiye'nin seçim öncesinde adım atamamasının önemli bir etkisi var. Seçimi niye dört yılda bir yapmadığının yanıtı ise beşinci yılda cumhurbaşkanlığı seçiminde yapılacak tercihlerde yatıyor. İktidar partisi, Meclis aritmetiği avantajını kullanarak Cumhurbaşkanı konusunda tek belirleyici olmak istiyor. Bu nedenle seçimi erkene almadığı sonucu çıkartılabilir.
Yüksek gerilim mi? Eğer cumhurbaşkanını tek başına AKP belirleyecekse bunun gerilim yaratıp yaratmayacağını anlamak için bitişikte açıklamaları yer alan Ana Muhalefet Partisi CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın tutuma bakmak gerekiyor. Bu tutumdan ben uzlaşmaya yanaşmayan bir AKP'nin Meclis'te tek başına bırakılacağını çıkartıyorum. Yani süreç yüksek gerilimlere gebe. Eğer başbakan cumhurbaşkanı olursa ardından yapılacak seçimde iktidar partisinin oyu düşebilir. Hem seçmenin Türkiye'nin anahtarını tek bir tarafa teslim etmeme eğilimi ağır basabilir hem de Meclis'e giren parti sayısına bağlı olarak sandıktan koalisyon çıkma ihtimali artabilir. Milletvekili seçiminin cumhurbaşkanlığı seçimi öncesine alınması ise genel seçimlere büyük bir önem atfedilmesiyle sonuçlanır. Bu da belirsizlik ve risk katsayısını artırır. Belki de en ehveni şer durum bu.
Yerlilerin tutumu Yerli tasarruf sahipleri, özellikle AKP Kurultayı'ndan sonra, atmosferin kararmakta olduğunu görmüş olacaklar ki, şemsiyelerini yanlarında taşımaya başladılar. Hazine kağıtlarından çıkışları, borsaya gelmemeleri, faizli enstrümanlarda vade kısaltmaları ve dövize dönmeleri buna işaret ediyor. Merkez Bankası da zaten "temkinli bir duruş" gereğini vurguluyor. Gelen buluta ve kararan atmosfere karşı şemsiye taşıma refleksi de doğal olsa gerek.
Sonuç "İşini kış tut da, yaz çıkarsa bahtına" Türk Atasözü
|