İlkelerden vazgeçiliyor
2001 büyük krizini yaşayalı henüz 5 sene oldu. Kriz sonrasındaki ilk iki sene neler çektiğimizi de unuttuk, Türkiye'yi krize hangi koşulların getirdiğini de. Türkiye'nin en büyük borç konsolidasyonu kriz sonrasında gerçekleştirilmişti. Kapatılan bankaların tüm borcu Hazine'nin üstüne yıkıldı ve Merkez Bankası'nca ödendi. Hazine'nin kamu bankalarına olan tüm görev zararı borçları kamu bankalarının tahsil edemediği diğer alacakların bir kısmı da ilave edilerek kapatıldı. Borçlarına karşılık Hazine'nin verdiği satılamaz,pazarlanamaz kağıtlar hala TCMB, Ziraat Bankası ve Halk Bankası'nın portföylerinde önemli bir yer tutuyor. Faizlerin yüksek gidişinden şikayetçi olurken, TCMB'nin hareket yeteneğinin yetersizliğinden bahsederken bu konuya özellikle dikkat etmeli. T.C.Ziraat Bankası'nın kredi kullandırırken yoğurdu üfleyerek yemesi, Hazine'nin bono, tahvil ihalelerinde bazen özel bir ticari bankadan bile hassas davranması geçmişteki hatalardan ders çıkardığını gösteriyor. 2001 öncesi geçmişteki en büyük hata Hazine'nin hesapsızca borçlanması ve kamu kuruluşlarının borç takmasını hoşgörü ile karşılaması idi. Hep Türkiye'de tüketici bilincinin gelişmediğini yazıyoruz ya, bu sadece bozuk maldan şikayet etmemek, atılan kazığın hesabını sormaktan kaçınmak olarak algılanmamalı. Kamuya olan borçların ödenmemesine rıza gösterip bunu kendisinin ödeyeceğini anlayamamak da başka şeylerin yanı sıra bilinç cehaletine işaret eder. Dilimize yerleşmiş bankerzedeler,dövizzedeler,bonozedeler,imarzedeler hep bu anlayışın sonucudur. SSK'nın bu hale gelmesinde, primlerin bu kadar yüksek olmasında kamu kuruluşlarının taktığı borçların, özel kesime sağlanan prim aflarının payını niye kimse hiç tartışmaz? Ödenmeyen borçların faturasının hepimize çıktığını niye kimse anlamak istemez?
Borçlanma kısıtlandı Borçlanmaktan korkmayan, aldığı borcun maliyetini düşünmeyen, kamuya borcunu ödemeyene 'boşver' diyen, bankalara borç takanların bedelinin kendi üstünde durduğunu algılayamayan bir toplumda geri ödeme alışkanlığı nasıl yaratılabilir? 2001 krizi sonrasının en önemli sorunu buydu. Çözüm borçlanmayı, borçlanma imkanlarını kısıtlamakta bulundu. Kamu Finansman ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında çıkartılan Kanun bu çabaların ürünü idi. TCMB Kanunu'nda yapılan değişiklikle TCMB'nin Hazine dahil tüm kamu kurum ve kuruluşlarına borç vermesi engellenmişti. İlk 3 senenin niyet mektuplarında, bütçe kanunlarında borçlanma kısıtlamaları, kamu alacaklarının affa uğramaması hükümetin taahhüdü altına alınmıştı. Tüm kamu hesaplarının bizzat vatandaş tarafından izlenip ,denetlenmesini sağlayabilmek için şeffaflık genel ilke haline getirilmişti.
Kötülükler bitti mi? Hiç bir yazımda bu kadar ''mişli geçmiş'' zaman kullanmadım. Okuyana İlber Ortaylı hocanın tarih makalesi gibi gelebilir. Dönün bu günlerin ekonomi gündemine bakın. Birinci sırada elektrik fiyatları. Zam yapılsın mı, yapılmasın mı? Kaynaktan dağıtıma 5 tane kamu kuruluşu var. Hesapları, bilançoları ortada yok. Hesaplarını isteyen soran da yok. Zam konusunda fikir beyan ederken hesap kullanan da yok. İkincisi büyük belediye borçları. Azalttık, öteledik. Biz bunu niye yaptık? Bilende yok, merak eden de. Var olanıda, öteleneni de biz ödemeyecek miyiz? Üçüncü konu bir kısım KOBİ borçlarına ''Anadolu Yaklaşımı''. Ödeyen ödedi de ödemeyen niye ödemedi? Niye sorgulamayız, niye kimse bu bilgiyi bizimle paylaşmak istemez? Küçük işletme sahibi, ticaret yapan,müteahhitlik yapan,turizimci, nakliyatçı çok sayıda arkadaşım var. Bu sıralar ortak şikayetleri işlerin durgunluğu değil alacaklarını tahsil edememek. Avukat arkadaşlarım adliyelerde icra dosyalarını odaların almadığından söz ediyor. Protestolu senetler, arkası yazılmış çekler ortalıkta fır dolanıyor... Devlet alacağından vazgeçer, alacağını erteler bunu da gururla duyurursa kulları da birbirine borç takar. Daha önce defalarca seyrettiğimiz bu filmlerin sonu da illa ki IMF'nin kucağında biter.
|