AK Parti siyasete ne kattı?
AK Parti, kuruluşunun 5'inci, iktidar oluşunun da 4'üncü yılını dolduruyor. Önümüzdeki 11 Kasım'da da büyük kongresini yapacak. Mevcut partilerinin yıpranmasıyla toplumun derin değişim arzusu bir araya gelince, "öteki" olarak nitelenen bir siyasi ekip, AK Parti'yi kurarak bir yıl sonra hem de çoğunlukla iktidara geldi. Yeni bir partiydi ve nasıl bir yol izleyeceklerini herkes merak ediyordu. Daha başlangıçta, çok şey söylemeseler de ortaya koydukları siyasi yaklaşımlar, çözüm önerileri zamanın ruhuna uygundu. Kendilerini ifade edecek siyasi formülü de buldular: "Muhafazakâr Demokrat." Yeni bir siyaset dili, yeni bir siyasetçi tipi kısa sürede güven de yarattı. Ancak iktidar gücü partinin bu değişimci yanını giderek törpüledi ve başta parti içi özgürlükler olmak üzere birçok alanda geri adımlar atıldı. Kısaca AK Parti, 4 yıllık iktidarında "sessiz devrimlere" imza attığı gibi, yolsuzluk, yoksulluk ve işsizlik gibi toplumun somut beklentileri konusunda da "türban" ve "Kürt sorunu" gibi temel sorunlarda da ne yazık ki fazla bir şey yapamadı. Ve artılarıyla eksileriyle bir 4 yıl geride kaldı. Peki Türkiye, AK Parti ile nasıl bir siyasi deneyim yaşadı? Çevreden gelen "öteki" lerle devlete rengini veren "resmi ideoloji" nin tepede buluşmasından nasıl bir "sentez" çıktı? Konuyu biri içeriden, diğeri dışarıdan iki siyaset uzmanı, Yalçın Akdoğan ve Mümtaz'er Türköne ile konuştuk. "Ak Parti ve Muhafazakâr Demokrarasi" kitabının yazarı, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan, AK Parti'nin 5 yıl sonra geldiği noktayı şöyle değerlendiriyor: "İlk dönemde birtakım yakıştırmalar yapıldı . 'Ilımlı İslamcı', 'Milli Görüş'ün yenilikçi kanadı' gibi. Şimdi üzerinden 5 yıl geçti. Artık geçmişte söylenenlere değil, bugüne ve yapılanlara bakmak gerekiyor. Bu noktadan baktığımızda, çok farklı bir alana oturmuş bir parti var. Yani siyasal İslamcılıkla hiçbir ilgisi ve alakası olmayan ve muhafazakarlık kulvarında kendisine bir yer açmış ve merkeze oturmuş bir parti. En büyük başarısı da İslamcılıktan ayrışarak yeni bir partiye dönüşmesi." Akdoğan, AK Parti'nin zaman zaman farklı tutum almasını da ilginç bir yaklaşımla açıklıyor: "AK Parti bugün bir taraftan çevrenin talepleri ve temsiliyle kendine bir heyecan, merkezde yer almasıyla da bir meşruiyet üretiyor. Yani AK Parti, çok farklı toplumsal kesimlerden destek bulabiliyor. Ancak aynı zamanda çevre olarak tabir edilen, birçok beklentisi, ihtiyacı olan kesimin taleplerini de siyasetin konusu yapabiliyor." AK Parti'nin içeriden görünümü böyle. Peki dışarıdan nasıl görünüyor? Sorunun cevabını Mümtaz'er Türköne veriyor: "Bugün ileri sürdükleri, 'Merkezde olmak' bir iddia. Bana göre hiçbir anlamı yok. AK Parti, 'aşırı uç' yaftasından kurtulmak için 'merkez' i fazla abarttı. Ayrıca AK Parti muhafazakâr bir parti de değil . Ortaya çıkan tablo şu: 28 Şubat sonrasında siyasi yelpazede yaşanan bir meşruiyet krizi vardı. Bu kriz, 99'da DSP ve MHP'yi, 2002'de de AK Parti'yi yarattı. Bugün iddiasını tüketmiş bir parti, ama alternatifi olmadığı için göreceli üstünlüğünü sürdürüyor." Türköne'ye 4 yıl sonra AK Parti'yi nasıl tanımladığını soruyorum. İşte cevabı: "Siyasete salt siyaset değil, toplumsallığın, ekonomik çıkar alanlarının tezahürü olarak bakarsak AK Parti, merkezde temsil edilemeyenlerin veya haksızlığa uğrayanların temsilcisi oldu. AK Parti lider kültü etrafında, konjonktürel avantajlara sahip, konjonktür devam ettiği için de varlığını sürdüreceği anlaşılan bir siyasi oluşum." Neresinden bakarsak bakalım, ilginç bir siyasi deneyim yaşadığımız kesin. Birçok sorun çözümsüz kalsa da Türkiye, 4 yıllık bu kısa dönemde "öteki" diye nitelenenlerin iktidar olmasına olanak verdi. Onlar da zorlansalar da "merkezde kalmayı" başararak, "siyasal İslamcı" akımı büyük oranda marjinalleştirerek yeni bir fırsat yarattı. Her şey bir yana bu bile Türkiye siyaseti açısından önemli bir katkı değil mi?
|