| |
Cumhuriyet yaşanan deneyimlerle derinlik kazandı...
Varlığının sonsuza kadar yaşamasını dilediğimiz Cumhuriyetimizin bir kuruluş yıldönümünü daha kutluyoruz. Hepimizi heyecanlandırması ve yarına dönük ümitlerimizde hepimizi birleştirmesi gereken bugünün, aradan geçen ve sayısız deneyimle zenginleşen yılların birikimleri ışığında yeni anlamlar içermesi gerekiyor. Artık belirli kesimlerin " Cumhuriyet muhafızı " rolünü üstlenip, toplumun diğer bazı kesimlerine " Cumhuriyet bizimdir " diye uyarılarda bulunması, açıkçası bu çağa uymuyor. Hele bu davranışlar devlet adına yapılıyorsa, bu durumda Cumhuriyet'in en temel ilkesi olan " Hakimiyet ulusundur " söylemi, " Hakimiyet devletindir " şeklinde anlaşılmış oluyor. Bu açıdan Çankaya'daki Cumhuriyet'i kutlama resepsiyonlarının her yıl, " İstenmeyenler " listeleri oluşmasına vesile olmasının, bir son bulmasını diliyoruz. Çankaya'daki makamın, " Kimin eşinin başı kapalı " benzeri arayışlara vakti olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Veya " Keşke Türkiye Cumhuriyeti' ne ilk Nobel' i getiren bir yazar da, davetliler listesinde bulunsaydı " diyoruz.
KAVRAM KARGAŞASI Galiba bu durum, " Kuruluş "tan bu yana geçen yılların tam anlaşılamamasından ve kavram kargaşalarına konu olmasından da kaynaklanıyor. Bu doğal olabilir ama doğru bir tutum olamaz. Cumhuriyet ve demokrasi kavramlarının en somut biçimde var olduğu ABD'de, ilk 100 yılda bir kara derilinin Beyaz Saray'a ancak köle veya hizmetçi olarak girmesi mümkündü. Ama şimdi onlar bakan da, genelkurmay başkanı da olabiliyor. Yakında Başkan da olacaklar. Eşinin başı kapalı olan bir kişi Başbakan olabilirken, Çankaya resepsiyonuna " Eşsiz " davet edilmesi, açıkçası yurt ve dünya gerçeklerine uygun düşmüyor. Aynı şekilde düşüncelerin özgürce ifade edilebilmesi de Türkiye Cumhuriyeti'nin " Demokrasi " ile taçlandırılmasının doğal bir sonucu. Fransa da bir Cumhuriyet. Ama bir yasa taslağını oylayarak " Ermeni soykırımını inkar etmek suçtur " diyenler, Fransa'nın demokrasisini yaraladılar. Bunu geçen gün CNN Türk'teki söyleşisinde Şanar Yurdatapan çok veciz bir ifade ile şöyle ele aldı: -Ben Türkiye sınırları içinde " Ermeni soykırımı vardır " diyebilmeliyim, Fransa sınırları içinde de " Ermeni soykırımı yoktur " diyebilmeliyim.
1933 DEĞİL 2006 Cumhuriyet'i kutlar ve kutsarken, bütün bu değerlendirmeleri yapmamız, içinde bulunduğumuz " Bilgi ve İletişim Çağı "nın bir gereğidir. Doktrinleşmiş ideolojilerin buharlaştıkları bir çağda, hala 1930'ları yaşamak ve 2006 yılında Cumhuriyet'i " 10' uncu Yıl " ortamı içinde kutlamaya çalışmak, abesle iştigaldir. Bugün'deki yazısında Toktamış Ateş, "Cumhuriyet nedir" sorusuna, çok açık ışık tutacak kriterleri vermişti. Özetleyerek hatırlatalım: -" Monarşik olmayan tüm yönetimler, cumhuriyettir... " Yani bir ailenin, bir hanedanın; babadan, anneden oğla ya da kıza; kardeşten kardeşe; amca, hala, teyze ve dayıdan yeğenlere iktidarı devretmediği tüm yönetimler, birer cumhuriyettir. Bana sorarsanız; her cumhuriyete, demokrasi olmak; her demokrasiye de, cumhuriyet olmak yakışır. Fakat gerçek yaşamda işler böyle değil. Avrupa'nın en köklü demokrasileri; İngiltere, İsveç, Norveç, Danimarka, Belçika, Hollanda, İspanya vs. birer monarşiyken, yani tahtta bir kral ya da kraliçe otururken; kendine cumhuriyet adını layık gören pek çok ülke, eli kanlı diktatörlerce yönetiliyor.
ÇAĞDAŞ CUMHURİYET -Fakat bir yönetim için , " Cumhuriyet " demek yetmez. " Nasıl bir cumhuriyet? " sorusunu da yanıtlamak gerekir. Örneğin, İran İslam Cumhuriyeti, düpedüz bir İslam şeriatı. Kuzey Kore, katı bir diktatörlük. ABD, federal bir cumhuriyet, kuzeyiyle güneyi çok farklı. Fransa, merkezi bir cumhuriyet... Peki, Türkiye nasıl bir cumhuriyet? Türkiye, üç ayak üzerinde duran bir cumhuriyet. Türkiye'yi şöyle tanımlıyoruz: " Türkiye Cumhuriyeti; halk egemenliğine dayanan, laik ve çağdaş bir cumhuriyettir. " Bu üç ilke; yani " halk egemenliği " , " çağdaşlık " ve " laiklik " , asla değiştirilemez, değiştirilmesi düşünülemez ilkelerdir. Evet... " Çağdaş Cumhuriyet "in vatandaşları olarak, her çeşit çağdışılıktan uzak durabildiğimiz ölçüde, yarınlarımız hem dünden hem de bugünden daha iyi olacaktır. Unutmayalım ki, 1'inci Dünya Savaşı'nda yenilen tüm monarşilerin toprakları paylaşıldı ve hemen hepsi cumhuriyet oldu. Daha sonra bunlar da sayısız serüvenler yaşadılar. Türkiye Cumhuriyeti, eğer bu tür serüvenlerin dışında kalabildiyse, bunun ana nedeni, çağa ve değişime uyumlu olabilmesidir.
|