Cumhuriyetin bir manası da...
Bilmeyeni, düşünmeyeni, aklına getirmeyeni, unutanı elbette çok. Okul, tahsil, okuryazarlık, mahkemede asgari adalet, zor zamanda bir doktor eli, kişiliğe biraz saygı zarureti, kadının, çocuğun hepten hırpalanmama ihtimali; Hatta, en alttan, en dıştan, en kenardan sıyrılıp iktidar bile olabilme imkanı "Cumhuriyet" sayesinde. "Devlet elini çeksin" diye yırtınanların çoğunun öğrenimi, meslek ve iş görgüsü, hatta sermayesi ve kiminin yağması da "Cumhuriyet devleti" sayesinde. Tüm olumsuzluklar bir yana; hepsinin, hepimizin böyle bir şükranlık hissine kalbimiz ve aklımız açık olmalı.
Lakin; Tören, minnet, hitabet, kudret, kuvvet, hamaset gösterisi ve huşuu içinde, hep unutturulan bir "cumhuriyet" de var. Kavramın, idealin özündeki tarihi, felsefi, insani ve devrimci mana. "Cumhuriyet" in esas hassasının, "Tahakküme karşı çıkmak" olması. Tahakkümün, zümre hakimiyetlerinin, imtiyazların reddi; İnsanın; sınıfı, rengi, dini, inancı, inançsızlığı, soyu, sopu, kökeni, ırkı, statüsü, makamı, rütbesi, forması, üniforması, takım elbisesi, dili, şivesi, tipi, kültürü yüzünden ezilmesine yahut onlarla başkasını aşağılamasına, ezmesine "isyan hali" dir cumhuriyet. "Cumhuriyet" in bu manada "cumhuriyetçi" olup olmadığını az düşünün. En baba "Cumhuriyet'çiler" in kimisi; zerre "cumhuriyetçi" olmadan yılları deviren bir ikiyüzlülüğün, tahakküme direniş bir yana, irili, ufaklı her iktidar ve güç ortamında tahakküm savunan ve uygulayan "büyük yalan" ın temsilcileri oldu. Sivil yahut asker. Okulda, üniversitede yahut iş dünyasında, kışlada veya siyasetin ortasında, zirvesinde.
Çeşitli törenlerde boy gösteren sivil ve askeri zevata bir de bu zaviyeden el sallayınız. Onların "Atatürk, ulu önder, 29 Ekim, Cumhuriyet, laiklik, demokrasi, devlet, bağımsızlık, birlik, beraberlik" söylevlerine bir de, "Cumhuriyetin bir manası da her türlü tahakküme isyan" değil mi diye karışınız. Çünkü "cumhuriyet" aynı zamanda sizin karışmanızdır. Olur olmaz boyun eğmemenizdir. Boyun eğdirene diklenmenizdir. Adalet duygusunu talep etmeniz, onun için gerekirse baş kaldırabilmenizdir. Toplumdaki en mağdurların, en zayıfların, en güçsüzlerin bir daha bir daha ezilmesine, horlanmasına, dışlanmasına da karşı çıkabilmenizdir. Her insanın, başkası tarafından kolayca ezilmemesi, bağımsız düşünebilmesi ve yaşayabilmesi için temel imkanlara sahip olabilmesi hayalidir cumhuriyet. "Laiklik", dinin ve din adamlarının, bir "kurum ve otorite" olarak insanlara tahakküm etmemesi içindi. Ne devlet gibi, ne devlet eliyle. Din sayesinde, Kilise gibi, servet de yapılmaması, o servetin halka iadesi içindi. Dinlerin mütevazı kökenindeki gibi. Laiklik, tahakküm ve imtiyaz çeşitlerinden elbette çok güçlü birini, ama sadece birini bertaraf edebilme yoludur. Laiklik adına, din, inanç, inançsızlık, vicdan üstüne yeni tahakküm inşa etmek değil. "Cumhuriyetin esas manası" ndaki tahakküm karşıtlığı, sadece dini otorite baskısına değil, tüm baskılara ve odaklarına direnebilme, diklenebilme, isyan edebilme halidir. Bir ruh halidir. Bir düşünce halidir. Bir eylem halidir. "Cumhuriyet devleti", "sözde", tahakküm altında kalınmamasını sağlayan bir araç olacakken, hatırlayınız, izleyiniz, düşününüz bir; bizzat tahakküm mevkii ve sopası haline nasıl geldi?
Bugün "cumhuriyet", kimi tahakküm sevdalılarının elinde kaldı. "Demokrasi" nin de, kimi tahakküm biçimlerini önemsemeyen, altta kalanı umursamayan liberallik çeşnilerinin aksesuarı olması gibi. Oysa ikisinin geninde de, "insanın insan tarafından ezilmesi" ne isyan vardı! Nerede bu mana?
Semih Ağabey'e: Ne iyi çizerdin ama ne de iyi insandın. Baba, abi, dost, arkadaş, beyefendi. Gülümseye gülümsete yaşadın; güle güle Semih Ağabey.
|