|
|
Sevgili Atam, sen bilmezsin...
Atatürk'e bu sütunlardan en son mektup yazdığımda 2000 yılının 10 Kasım'ıydı. Etrafımda olup, bitenleri Ata'ya şikayet etmiştim. En samimi hislerimle, beni en iyi anlayacağını düşündüğüm kişiye, Mustafa Kemal Atatürk'e içimi dökmüştüm. Aradan 6 yıla yakın bir süre geçti... Bugün 29 Ekim... İçimde biriken kelimeler, boğazımdan tırmanıp, dilimin ucuna geliyor. Belli ki onları yine tutamayacağım... Sevgili Atam, senin vefatından 10-15 yıl sonra televizyon denilen bir alet yaygınlaştı. O tarihten 15-20 yıl sonra da ülkemize geldi. Çoluk çocuk karşısına toplaştık ve bir daha önünden kalkamadık. Günümüzün en az beş saatini o dört köşe tembel kutusunun karşısında geçiriyoruz. Şimdilik sadece övünüp, güveniyoruz. Bir süre sonra inşallah çalışmaya da başlayacağız... O kutunun içinde neler mi var? Cumhuriyet'i emanet ettiğin gençler yarışıyor. Para ödülü kazanmak için... Kimi kafasını yılanlı, fareli kavanozlara daldırıyor, kimi çarkıfelek çeviriyor, kimi tuzak yarışmaların peşinde kontör harcayıp, duruyor. Bir kısmı da Yunan gençleri ile ıssız adada cenk ediyor. Kuru kafaları zamanında sepete atabilen, balık oltası kazanıyor. Sakarya'da, Dumlupınar'da Sedd-ül Bahir'- de belki de kemikler sızlıyor... Cepheye sırtında top mermisi taşıyan kadınlar da yok şimdi. Onun yerine ellerinde simli mendillerle sabah stüdyolarında bir ağlayıp, bir gülenler var. Yedi düvel yine etrafımızı çevirmiş. Ama bizimkiler bu kez Meriç ile Ahu'ya, Safiye ile Faik'e kurşun yetiştiriyor... İlahiyat profesörleri o kutunun içinde "Doğum sonrası rahim estetiği yapılmalı mı yapılmamalı mı?" üzerine fetva veriyor. Bir takım cüppeli vatandaşlar, dünya nimetlerinden bir salkımı bile müritlerinden sakınıp, kendileri "talkını" mideye indiriyor. Bu ülkenin çocukları, sis efektli programlarla, kulun her başı sıkıştığında ak sakallı dedelerin imdada yetişeceğine inandırılıyor. Televizyon dizileri Mafya Açık Öğretim Fakültesi'ne dönüşmüş. Mezunları, okul bahçesinde döner bıçağı sallıyor... Sevgili Atam, sen bilmezsin, reyting diye bir düşmanımız daha türedi. Ne Yunan'a, ne Fransız'a, ne ANZAC gâvuruna benziyor. Eti, kemiği yok. Süngü işlemiyor... Pençesine düşeni; dinden, imandan, ahlaktan, doğru yoldan çıkartıyor. Bilmezsin ki reyting adına ne güneşler batıyor... Ah be sevgili Atam, sen bilmezsin, artık her şey reklam almak için yapılıyor. Utanmasalar, Ata ile Türk'ün, ay ile yıldızın arasına bile reklam alacaklar... Atam, bugün 29 Ekim... Bilsen içimde ne fırtınalar kopuyor... O kutunun içinden hep "Az sonra" diyorlar. Az sonra olacakları kimse görmüyor...
|