|
|
Bizim oranın adetleri, tuhaftır seri cinayetleri
Koleksiyonları İngiltere'deki Harrod's mağazasında satılan ilk Türk tasarımcı olan Tuvana Büyükçınar: Haberi aldığımda denize atladım ve sevinçten ağladım
Aydınlarımız şikayet edip, dururlardı, "Bizim ülkeden hiç seri katil çıkmaz" diye... Tabii ki şiddete bayıldıklarından ya da Karın Deşen Jack'a hayranlıklarından dolayı değil. Demek istedikleri; zekâ, kurgu, hatta yaratıcılık (öldürmenin neresi yaratıcılıksa) gerektiren bu eylemler dizisine yetkin insanların bizim ülkemizde pek yetişmediğiydi... Zira polise yakalanmadan, iz bırakmadan bu katliamı gerçekleştirmek için şeytani bir zekâya ihtiyaç vardı. Ve sonunda bizim de seri katillerimiz oldu. 60 saat içinde 6 ayrı kentte 7 kişiyi öldürdüler. Ama 61'inci saatte yakalandılar. İyi ki de yakalandılar... Bizim seri katil profilimiz de tabii ki Alaturka, yani "Türk'e özgü" olacaktı. Elbette ünlü polisiye roman yazarı Ahmet Ümit daha iyisini yapacaktır. Ama "ilk seri katillerimizi analiz etme şerefine" ben nail olayım istedim. Tabii haddim olmayarak... Efendim, bizimkiler belli ki plan, program yapmamış. Bir tanesinin babası diyor ki, "Oğlum kıyma almak için dışarı çıkmıştı..." Demek ki, bizim seri katil lugatımızda "kıyma", aynı zamanda "cana kıyma" anlamını taşıyor. Öğrenmiş olduk. Bir de bizim seri katillere "çemkirmemek" gerekiyormuş. Nereden mi anladım? Gittikleri benzincide camı silmek için bez istemişler. Benzinci "Burası tamirhane mi?" deyince katliam başlamış. Seri katillerimiz pompalı tüfeği gitar kutusuna saklamışlar. Yaratıcılık sıfır. Çünkü Antonio Banderas'lı ünlü Desperado filminden "intihal" (araklama) var. İçlerinden birinin, öldürdüğü kurbanının giysilerini çıkartıp, giydiği söyleniyor. Buyurun size ikinci araklama... Kuzuların Sessizliği filmindeki cani, kurbanlarının derilerinden giysi yapıyordu. Bizimkinin kabiliyeti ve düş gücü bu kadarına yetmiş... İki katili polis durdurmuş. Merkezden "aranmıyor" bilgisi gelince serbest bırakılmışlar. Ardından jandarma çevirmesinde silahlarını düşürmelerine rağmen, araçlarını çalıştırıp, gözden kaybolmayı başarmışlar. Bunlar da bize özgü "seri uygulamalar" olsa gerek... Bizim seri katillerin delil yok etme tekniği de dünyadaki örneklerinden biraz masraflıca... Elalem eldiven kullanıyor, bizimkiler parmak izleri bulunmasın diye araçlarını yakıyorlar. Hele bir olay gerçekleştiriyorlar ki, dünyanın tüm psikologları, kriminal analistler bir araya gelse, çözemez. Katiller, babasını hunharca öldürdükleri çocuğun başını okşayıp, "Sen ne şeker çocukmuşsun" diyorlar. Demek ki dünyanın en merhametli (!) seri katilleri de bizde... Yani; keskin bir "bizim oranın adetleri, tuhaftır seri cinayetleri" durumu var. Bütün bunları vahşice işlenmiş cinayetleri hafife almak, kurbanların acılı ailelerinin ruhlarını acıtmak, hayatını yitirenlerin hatıralarına saygısızlık etmek için yazmadım tabii ki... Amacım; şan olsun diye yapılan RahŞAN aflarının, sonunda bizim ülkemize özgü salak seri katiller ürettiğine vurgu yapmaktı. Bugüne kadar ciddi ciddi yapılan, ama ne yazık ki hiçbir işe yaramayan yorumlara inat...
|