| |
Geçmişe yolculuk
İslam aleminin Ramazan Bayramı'nı idrak ettiği bugün Macar halkı da 1956 ayaklanmasını anıyor. Gelin, Türk halkının dörtte üçünün yaşamadığı 50 yıl öncesinde gezinti yapalım... 1956 Ekim'inde, üstünden aylar geçmesine rağmen dünya Monako Prensi III. Rainier ile Hollywood'un en güzel aktrisi Grace Kelly'nin düğününü konuşuyordu. Dergilerin kapaklarını hala 18 Nisan 1956'da, Kelly'nin şahitliğini Alfred Hitchcock'un yaptığı nikahta İzmir doğumlu Yunanlı armatör Aristote Onassis'in uçağından Monako'ya kırmızı ve beyaz karanfil yağdırmasının fotoğrafları süslüyordu. Sinemaları Gene Kelly'nin "Dansa Davet", King Vidor'un "Harp ve Sulh", Cecil B. De Mille'in "10 Emir" filmlerinin afişleri süslüyordu. Devlet adamları ise Fas ve Tunus'un bağımsızlığıyla ilgileniyorlardı. Bir de Mısır lideri Cemal Abdülnasır'ın Süveyş Kanalı'nı millileştirmesi üstüne İngiliz, Fransız ve İsrail'in açtıkları savaşla. İşte o günlerde ajanslardan birkaç satırlık "flaş" haber düştü: "Budapeşte'de öğrenciler, aydınlar ve işçiler ayaklandı." Ertesi yıl BM'nin göndereceği heyetin " Spontane " (Kendiliğinden) patlak veren " Ulusal hareket " diye niteleyeceği başkaldırının tohumları Sovyet lider Nikita Kruşçev'in 1956 Şubat'ındaki konuşmasıyla atıldı. Selefi Jozef Stalin'in cinayetlerini, kanlı yöntemlerini kınıyor ve " Sosyalizme ulaşmak için tek yol olamaz " diyordu. Aslında Tito'ya göz kırpıyordu ama konuşması Yugoslavya'da değil, Polonya'da yankılandı: Poznan'da başlayan grev Sovyet aleyhtarı kitlesel gösterilere dönüştü. O rüzgarların iktidara getirdiği Wladyslaw Gomulka, rejimi demokratikleştirmeyi amaçlayan bir program hazırladı. Varşova'daki gelişmeleri Budapeşte'de üniversite gençliği, sendikacılar ve aydınlar heyecanla izliyordu. Sıranın Macaristan'a geldiğini düşünüyorlardı. 23 Ekim'de sokağa çıkmayı kararlaştırdılar.
Milyonlar korkuyu unutursa O gün 300 bin kişi bir yıl önce uzaklaştırılan reformcu Başbakan Imre Nagy'nin geri dönmesini istedi. Onu Stalin heykelinin yıkılması izledi. Macar Komünist Partisi alelacele Imre Nagy'yi başbakanlığa getirdi. O da ilk iş olarak Sovyet birliklerini ülkeden çıkarttı, çoğulcu hükümet kurdu, Macaristan' ın Varşova Paktı' ndan ayrıldığını, Avusturya gibi tarafsız bir ülke olacağını açıkladı. Ama bu bağımsızlık, özgürlük ve coşku 10 gün sürdü. Rus tankları 3 Kasım'da Budapeşte'ye döndü. Nagy idama mahkum edildi ve 16 Haziran 1958'de asıldı. Başkaldırıda 50 bin Macar öldü. 200 bini de Batı'ya sığındı. Fransa Cumhurbaşkanı Rene Coty ile "Paris Match" dergisinin Budapeşte muhabiri Paul Mathias arasında teleks aracılığıyla yapılan görüşme, o dönemin en çarpıcı anılarından biri olarak kaldı. Coty: Orada neler oluyor, bana söyler misiniz? Mathias: Özetle şöyle; Budapeşte' de 2 milyon kişi bir anda korkuyu unutuverdi. Macar halkının imdat çağrılarına Batı kulaklarını tıkadı. Gerekçe: "Şu sıralar Süveyş kriziyle uğraşıyoruz." Aradan 50 yıl geçti ve bir kamuoyu araştırmasında Macar gençliğine o dönem soruldu. İşte yanıtları: "Evde annem-babam hep o günlerden söz ediyorlar. Çok sıkıcı." "Okulda öğretmen bir şeyler anlatıyor ama ilgimi çekmiyor." "Budapeşte ayaklanması mı? Ne zaman oldu?" "Imre Nagy kim mi? Ne bileyim abicim. Futbolcuları, TV dizilerindeki yıldızları sor, şakır şakır sayayım!" Yazının özeti: Tüm devrimler öldü. Yalnızca Atatürk mucizesi ayakta duruyor. Değerini bilelim. Ama çağdaş yorumlarla güncelleştirmeyi ihmal etmeden.
|