Oscar Töreni'ne pijamayla gittik!
Atlas Pasajı'nda gezip, Harvey Nichols'a gidersen olacağı budur! İnsanın başına ne gelirse meraktan gelirmiş işte. İlle de trendine trendine banacağız ya iki kız cumartesi Beyoğlu'nu tavaf ettikten sonra Kanyon'da açılan Harvey Nichols'ı turlamak istedik. Artık bize kim o muhteşem yüzde beş arasında olduğumuzu söylediyse! Yağmurda kalmış sosyetik miyiz, neyiz? Bindik Taksim'den metroya, indik Levent durağında. Gördüğünüz gibi Harvey Nichols'a gidişimiz muhteşem! Bilmeyene bilgi; metronun içinden Kanyon'un alt katına geçebiliyorsunuz. Bugün Harvey Nichols bayramı herhalde. "Bedavamı sandın, para verdim aldım" edasıyla eline Harvey torbasını alan salına salına geziyor. Bilmem kaç kırat pırlanta yüzüğünü gözünüze sokan kadınlar misali kafede otururken torbalarını en görünen yere koyuyorlar.
VİTRİNDE MANKEN GİBİYİZ Neyse, yazıla yazıla bitirilemeyen Harvey Nichols'a dalıyoruz. Bu ışık da fena halde göz alıyor ha. Dakika bir, kendimizi vitrine konmuş çıplak manken gibi hissediyoruz. Siyah takımlı gülümseyen bir kadın gümüş tepside çikolata sunuyor. Her şey tek tek vitrinlenmiş gibi. Kemerler itinayla yan yana dizilmiş, ayakkabılar camların üstüne ayrı ayrı dizilmiş. Eşarptan, gözlüğe ne varsa mücevher muamelesi görüyor. Müze gibi, insanın dokunası gelmiyor. Eh, takdir edersiniz ki, yarım saat önce Atlas Pasajı'nda sepete eli daldırıp, tişört beğenmiş bünyeniz yadırgıyor tabii. Kolay değil! Bu arada ikişerli, üçerli kadın grupları fısır fısır konuşuyor. "Şekerim ben bu ayakkabının aynısını Nişantaşı'ndaki adama yüz elliye yaptırırım valla!" (yürü be abla...) "Değmez ayol, değmez!" (değer mi hiç...)
ÇANTAMI KENDİM ALDIM! Bir kesim ucuzlukta Mango'ya girmiş gibi davranıyor, bir kesim de şaşkın şaşkın fiyatlara bakıp yanındakiyle dedikodu yapıyor. "Yüz milyarlarım olsa almam valla." Tabii tabii, görürüm sizi. Şeytan marka giyer annem. Onun için adamlar üç günde bir ayda bekledikleri ciroyu yaptılar. Bu arada gözlerime inanamıyorum! İlk defa karılarıyla alışverişe çıkan bu kadar çok adam görüyorum. Güle oynaya geziyorlar. Harvey'deymiş keramet desenize. Hadi aşağı kata! Çantalar ve kozmetik katı. Benim için çanta eşittir; bohça. Doldurabildiğin kadar dolduracaksın, rengi kıyafetine uyarsa göbek atacaksın. Gelin görün ki burada slogan "Balenciaga çantamı kendim aldım." O kadar kıymetli. Elimi bir çantaya atıyorum 4 bin YTL. Niye? Öyle! Balenciaga işte! Ama aynı modelden Mango'da da var. Ve kankam beni dürtüyor. "Ayşe ben bu ayakkabılarla daha fazla burada duramayacağım. Depresyondayım depresyonda..." Eee anne sözü dinlemezsen böyle olur.
"AMA O KATE MOSS!" Kızın ayağında beş senedir kopamadığı spor ayakkabıları var. O nereye, ayakkabıları oraya şekli. Yağmur, çamur, konser, kumsal, Beyoğlu, Akmerkez görmediği yer kalmamış ayakkabıların. Öyle bir bağ var aralarında. Annesi "At" diyor, o ayakkabıyı annesinden saklıyor. Sizin bir kılığınızla aranızda bağ yok mu yoksa? Misal ben siyah paltomdan kopamam. Şurası bir densiz erkek tarafından ekildiğimiz yer, şurası yağmurda dikildiğimiz yer yanii. Neymiş saçını öylesine taramış çıkmış, Harvey Nichols'a iki dirhem bir çekirdek gelmek lazımmış. Kendini kötü hissetmiş, omuzlarına yük binmiş, azcık daha kalırsa yeşil reçetelik olacakmış. "Ama Kate Moss da alışverişe en en dökük, dağınık haliyle gidiyor" tesellisine başvuruyorum. "Ama o Kate Moss" diye tepinmeye başlıyor. Daha fazla gerilmeye dayanamıyorum, Harvey Nichols'ı yüzde beşlik kitlesiyle baş başa bırakıyorum.
|