Cem'in 'Hokkabaz'ı hayranlarını böler
Pınar'la Yağmur ayrılmaz, porno skandalı patlamaz, Şebnem Şıpırt dile gelmezse önümüzdeki on günün konusu belli olmuştur; Hokkabaz! Galada izledikten sonra "Cem Yılmaz hayranları ikiye bölünmezse Taksim Meydanı'nda tek ayak üstünde dururum" diyorum ve gala gecesine geçiyorum. Yer; yazıla yazıla bitirilemeyen Kanyon Sinemaları. Burada gala gecelerinin en kıyak yeri, sinema girişini tam karşıdan gören Num Num. İçeri girmeden Num Num'a konuşlandınız mı; geleni geçeni kesiyor, bol bol kaynatıyorsunuz. Gala organizasyonunu A46 yapmış. Sinema kapısından itibaren sağlı sollu basın dizilmiş kırmızı halıdan geçen davetlileri şipşaklıyorlar. İki katlı Kanyon Sinemaları'nın ikisi de tıklım tıklım dolu. Patlamış mısırlar, minik hotdoglar, uzun grissiniler ve meyve kokteylleri ikram ediliyor. Ve nihayet davetliler salonlara dağılıyor.
CEM'İN KARA BAHTI... Biz beşinci salondayız. Oyuncuların filmi izleyecekleri salon o. Kimler mi var? Arkamda 'Hokkabaz ekibi' yani Cem Yılmaz, Mazhar Alanson ve rugan çizmeleri ve uzun halka kolyesine bayıldığımız Biricik Suden, Özlem Tekin, Tuna Orhan. Sonracığıma yeni evliler Yılmaz Erdoğan ve eşi, ooo Hülya Avşar da buradaymış. Ön sıralarda Pınar Altuğ, Hüsnü Şenlendirici, içeri girer girmez bakışları üzerine çeken Emel Sayın, Ayşe Özgün Her Gün... "Aaa siz de mi burdaydınız", "hoşgeldiniz beş gittiniz" durumları sürerken yenge Gülben Ergen ve Mustafa Erdoğan kapıdan giriyor ve ışıklar kararıyor. Nihayet Hokkabaz beyaz perdede, heyecanlı mıyız ne? Cem Yılmaz, hokkabaz İskender. Çocukluk kankası Maradona'yla hokkabazlık yani sihirbazlık yaparlar. Ama çok başarısızdırlar. Yani Mandrake yanlarında David Copperfield kalır. O derece. Mazhar Alanson da 'takdir çipi alınmış' babalardandır hani şu ancak son nefesinde "Canım oğlum" diyen aslında kendine kızgınlardan. Üçü birden karavanla yollara dökülürler. Gerisi filmde. Ne yalan söyleyeyim çekinirim 'acılı komik' filmlerinden. Palyaçoya gülmeyen çocuklardandım işte. O yüzden beklentileri yükseltmeden gittim, şen geldim diyebilirim. Misal Özlem Tekin'i, Tuna Orhan'ı çok sevdim. Cem Yılmaz'a gelince, o konuda doğuştan fanatiğiz. Fanatiklik bir yana, adam o kadar iyi, o kadar etkili oynuyor ki, şöyle düşünün; Altın Portakal'da ödül vermezler. Sonra baba-oğul ilişkisini, birbirlerini katıksız seven iki dostun ilişkisini de çok sevdim.
AZ DAHA BOĞULUYORMUŞ Ama karnını tuta tuta gülmek isteyecek Cem Yılmaz hayranları hayal kırıklığına uğrayacaklarından eminim. Eh bu da Cem Yılmaz'ın kara bahtı. Hadi bakalım "Bir kere komiksen, ölene kadar komik olacaksın" cılar, "Güldürsen de ağlatsan da taraftarın senle"cilere karşı! Neyse, filmden sonra Num Num'daki 'after party'de Yılmaz Erdoğan'ı yakaladım. Bakalım onun yorumu ne? "Cem'in en iyi filmi budur' diyor. Karakterlere, çekimlere ve oyunculuğa bayılmış. Sonra gecenin adamı Cem Yılmaz'ı yakalıyorum. A aa yüzü kıpkırmızı! Yorgunluktan ve heyecandan tansiyonu çıkmış, filmden önce biraz uzanmak zorunda kalmış ama tepkilerden çok memnundu. Bir yandan tebrikleri kabul etti bir yandan bana laf yetiştirdi. Şimdi filmde Cem nefes tutma denemesi yapıyor ve cam kutuya girip, arkadaşına kilitletiyor. Meğer filmde bir keresinde anahtar kaybolmuş ve Cem az kalsın göz göre göre boğuluyormuş. Allah korusun! Şu DJ'in yanında dans eden Özlem Tekin değil mi? Uzun atkuyruğu, kakülleri ve siyah tuvaletiyle çok tatlı, herkese gülücükler dağıtıyor. Dedim "Oyunculuğu sevdin mi, devam mı?" Dedi; "Cem benden bir canavar yarattı." Onu bilmem de, Cem çok çok konuşulacak bir film yarattı. Hadi hayırlısı.
|