Bayrama inat!
Büyük bir "ring" diyeceğim ama kavgalar, dövüşler öyle mertçe, teke tek, dengi dengine değil. Bilek güreşi hiç değil. Aşık atışmasının lafı dahi olmaz. "İt dalaşı", özel manasında dahi kaba kaçar. Neredeyse bütün kurumlarının içi ve dışı huzursuz, yurtta ve cihanda öfkeli, gerilimli, birbirine diş bileyen, gülümsemeyi handiyse unutmuş, hep tetikte ve bir diğerine küfür kıyamet "yetkili, sorumlu" fertlerden müteşekkil bir haleti ruhiye ile ördük yurdu bir baştan bir başa. Okuduklarımızdan, duyduklarımızdan, gördüklerimizden, konuştuklarımızdan, yazdıklarımızdan ve duygularımızdan ötürü bitap düştük aslında. Dimdik ayaktayız sanıyoruz. Hınç, kin, nefret, öfke, fitne, fesat, keman teli sinirler.
Tiyatrosundan üniversitesine; Barosundan yargısına; Uçağından yaya geçidine; Devletin en üstlerinden mahallenin en ücra köşelerine; Stajyerinden emeklisine; Federasyonundan soyunma odalarına; Elalemin bize düşmanlığından bizim birbirimizle kanlı olmamıza; Bölünme, irtica, darbe, ihanet, savaş, kriz, tecrit, parçalanma korkularının hepsini aynı anda yurdun dört bir yanına, her telden aklın kıvrımlarına, çeşit çeşit kalbin en derinlerine, fikirlere, zikirlere yaymamıza, oturtmamıza bir bakıverin. Asırlık devlet geleneğinden, 80 yıllık Cumhuriyet deneyiminden gelip daha hangi kurumunun görevi nedir, bir diğeriyle ilişkisi ne olmalıdır, yetkisi, sorumluluğu, görevi, kapsama alanı, usulü, adabı nedir; bir türlü bilmememize, öğrenmememize, kabul etmememize bakıverin. Bakıverin, kurallar dahilinde çatışma, tartışma mı yaşanmaktadır yoksa her bir şahsiyetin kendi sinir sistemi, işkilli kafa yapısı, ihtirası, pinpiriklenmesi, korkusu, cüreti çayıra aynen salınmakta mıdır?
Birbirine, daha tanımlayamadığı, tanıyamadığı, hakkını teslim edemediği kavramlar, değerler, idealler, tarihler, manalar namına bu kadar kılıç bilemiş; Aha kılıcını aynen her gittiği yere, her çıktığı makama, her konuştuğu mekana, ağzından çıkan her kelimeye, sağırlaşmış kulağı ile nasırlaşmış kafasına beton gibi oturtmuş, hababam sallayıp duranların her hamlesinde hop oturup hop kalkan, kalktıkça bir diğerine iki tane çakan halimizden memnun olmalıyız. Olabilir. Adımız Hıdır'dır, elimizden gelen budur. Bununla mutlu, mes'ut olacağız o zaman. Diz dövmemek için kız dövülecek, daha testi kırılmadan oğlan tokatlanacak, ötekinin fikrini boğmak, berikinin zikrini tüketmek için bazen dua, çokça beddua okunacak, kanun yamultulacak, fazilet fesat çukuruna gömülecek, adalet güme yollanacak, hep "Bu ne şiddet bu ne celal" olunacak .
Kimsenin kendine toz kondurmadığı şu zaman ve bu mekanda, aslında ortak, toplu halde paylaşıp birbirimize zerk ettiğimiz bir hastalık kavuruyor. Salgın; yüreklerin, gözlerin, kulakların kapanmasına, yumrukların hep sıkılı kalmasına dair bir tür veba! Lanet, hani hesapta düşmanının üzerine üzerine üfürülen lanet, kurşun gibi ağır bir havada, kül kül hepimizin üstüne yağıyor. Kimse kendi lanetinden dahi kaçamıyor aslında. "Bayram", usul usul, sanki hiç istemeden geliyor; yürekten bayramlaşmasını, kucaklaşmasını, yahu helalleşmesini dahi artık pek bilemeyen bir cümbür cemaate nasıl bir hissiyat, nasıl bir iyilik, yücelik, duruluk ufku taşıyabilirim diye karar kara düşünüyor olmalı!
|